- Ana Sayfa
- Sayılar
- Ağustos 2013
- Dirençli biliyer ve pankreatik darlıklarda tel klavuzluğunda kullanılan iğne
uçlu elektrokoter kullanımının uygulanabilirliği
Ağustos 2013 / (21 - 2)
Dirençli biliyer ve pankreatik darlıklarda tel klavuzluğunda kullanılan iğne
uçlu elektrokoter kullanımının uygulanabilirliği
Yazarlar
Yücel ÜSTÜNDAĞ1, Erkan PARLAK2
Kurumlar
1Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Zonguldak
2Yüksek İhtisas Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği, Ankara
Olgu
Biliyer darlıkların endoskopik tedavisi özellikle endoskopik
biliyer stentleme yöntemi konvansiyonel cerrahi girişimlere
özellikle hepatikojejunostomiye göre daha güvenli ve daha
iyi uzun dönem sonuçlar sağlamaktadır. Ayrıca, hepatikojejunostomi sonrası %12-45 oranında nüksler olabilmektedir
(Frattoroli FM, et al. J Am Coll Surg 1996). Ancak, endoskopik stent yerleştirilmesi olguların %4-9’unda başarısız
olabilmekte, bunun yanında kolanjit gibi risklere neden olabilmektedir (Sohendra N, et al. World J Surg 1992). Endoskopik tedavinin başarısızlığının alternatif yaklaşımları perkütan transhepatik girişim veya cerrahi olmaktadır. Cerrahinin
morbidite ve mortalitesi varken, perkütan girişimler yaşam
kalitesini bozmakta, normal enterohepatik dolaşıma engel
olmaktadır. Endoskopik ultrasonografi (EUS) klavuzluğunda
yapılan biliyer girişimler ise %20-50 oranlarında yan etkiler
ile sonuçlanabilmektedir (Ang TL, et al. JOP 2007). Asit, koagülapati veya sadece sağ İHYS geniş ise EUS klavuzluğunda
yapılacak transgastrik ve transduodenal girişimler kontraendike olmaktadır. Malign biliyer darlıklarda endobiliyer radyofrekans (RF) ablasyon ile pasaj rahatlatıldıktan sonra metal
stent konarak darlık palyasyonu yapılabilmektedir. Ancak,RF ablasyon kateter çapı 8 F dir (2,6 mm) ve künt uçludur
ki yüksek dereceli biliyer darlıklarda darlıktan geçmesi pek
mümkün değildir. Diğer yandan Sohendra stent ekstraktörler de başarısız olabilmektedir. Bir diğer yöntem ise İtalya’dan
Costamagna grubunun tariflediği yöntemdir; önce darlık
proksimaline geçecek şekilde klavuz tel yerleştirilir. Ardından bu tel NB dren gibi buruna 24 saat sabitlenir. Duodenal
peristaltizm klavuz teli orda genişletici bir buji haline getirir
ve 24 saat sonra tekrarlanan endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi ile klavuz tel üzerinden genişletici bujiler ile
stent konabilir.
Bu çalışmada 10 olgunun 9’unda iğne uçlu ile kör olarak darlık içinden yapılan disseksiyon sonrası biliyer darlığın açılması, ardından endoskopik biliyer dilatasyon ve stentleme ile
luminal pasajın sağlanmasının mümkün olduğunu görmekteyiz. Günlük pratiğimizde bu darlık olgularında dilatasyon
için çoğunlukla Sohendra stent ekstraktörü tirbüşon gibi kullanarak darlık alanı genişletilir. Ama biliyoruz ki özellikle annülar-konsantrik darlığa neden olan dens stromalı kolanjiokarsinom olgularında bu yöntem de başarısız olabilmektedir.
Benin biliyer veya pankreatik darlıklarda hipokseminin neden
olduğu zengin fibrotik doku kanal duvar genişliğinde artışa
neden olur. İşte bu patolojik görünümün varlığı bu çalışmanın düşünsel temelini oluşturmaktadır. Yani böyle bir fibrotik
dokunun disseksiyonu etkin ve güvenilir gözükmektedir. Bu
düşüncenin doğru olduğunu, bu yayında 10 hastanın 9’unda
endoskopik disseksiyonla pasaj sağlanabilmesinde görmekteyiz. Burada yazarlar blend akım kullanarak disseksiyon
yapmışlar. Böylece hem kanama kontrolü sağlanmış, hem de
doku disseksiyonu gerçekleştirilmiş. Bu arada floroskopi ile
safra kanalı, retroperiton ve böbrek çevresinde serbest hava
varlığı araştırılmış. Yazarlar, biliyer perforasyon olgusunda,
iğnenin kateterden 7 mm kadar çıktığı ve disseksiyon aksının
kanal aksından farklı yöne kayması nedeni ile perforasyon
olduğunu belirtmekdirler. İğnenin kendi üzerine 180 derece katlanması ile belki bu komplikasyonun engellenebileceği
ifade edilmekle beraber, bu durumda da asimetrik disseksiyon ve perforasyon riskinin olabileceği unutulmamalıdır. Alternatif olarak 6 F sistotom ile bu yöntemin denenebileceği
düşünülebilir. Diğer bir konu da, komplikasyonların darlığın
uzunluğu ile korelasyon göstermesidir. Örneğin, işlem sonrası olan biliyer kanama 5 cm uzunluğunda darlık segmenti
bulunan post-transplant biliyer darlık olgusunda gerçekleş-miştir. Önemli noktalardan biri de, bu hasta grubunda pankreatik darlık olan 1 hasta mevcuttur. Çalışmanın başlığı refrakter biliyer ve pankreatik darlıklar olarak geçmekle beraber
sadece bir hastada elde olunan bulgular ile sonuçlar çıkarmak
oldukça zordur. Yani bu çalışmanın en önemli eksikliği, hasta
sayısının az olmasıdır. Daha geniş hasta gruplarında işlem ile
ilişkili yan etkilerin daha iyi tariflenmesi ve optimal endikasyonlarının daha iyi belirlenmesi gerekmektedir.
Tartışma
Biliyer darlıkların endoskopik tedavisi özellikle endoskopik
biliyer stentleme yöntemi konvansiyonel cerrahi girişimlere
özellikle hepatikojejunostomiye göre daha güvenli ve daha
iyi uzun dönem sonuçlar sağlamaktadır. Ayrıca, hepatikojejunostomi sonrası %12-45 oranında nüksler olabilmektedir
(Frattoroli FM, et al. J Am Coll Surg 1996). Ancak, endoskopik stent yerleştirilmesi olguların %4-9’unda başarısız
olabilmekte, bunun yanında kolanjit gibi risklere neden olabilmektedir (Sohendra N, et al. World J Surg 1992). Endoskopik tedavinin başarısızlığının alternatif yaklaşımları perkütan transhepatik girişim veya cerrahi olmaktadır. Cerrahinin
morbidite ve mortalitesi varken, perkütan girişimler yaşam
kalitesini bozmakta, normal enterohepatik dolaşıma engel
olmaktadır. Endoskopik ultrasonografi (EUS) klavuzluğunda
yapılan biliyer girişimler ise %20-50 oranlarında yan etkiler
ile sonuçlanabilmektedir (Ang TL, et al. JOP 2007). Asit, koagülapati veya sadece sağ İHYS geniş ise EUS klavuzluğunda
yapılacak transgastrik ve transduodenal girişimler kontraendike olmaktadır. Malign biliyer darlıklarda endobiliyer radyofrekans (RF) ablasyon ile pasaj rahatlatıldıktan sonra metal
stent konarak darlık palyasyonu yapılabilmektedir. Ancak,RF ablasyon kateter çapı 8 F dir (2,6 mm) ve künt uçludur
ki yüksek dereceli biliyer darlıklarda darlıktan geçmesi pek
mümkün değildir. Diğer yandan Sohendra stent ekstraktörler de başarısız olabilmektedir. Bir diğer yöntem ise İtalya’dan
Costamagna grubunun tariflediği yöntemdir; önce darlık
proksimaline geçecek şekilde klavuz tel yerleştirilir. Ardından bu tel NB dren gibi buruna 24 saat sabitlenir. Duodenal
peristaltizm klavuz teli orda genişletici bir buji haline getirir
ve 24 saat sonra tekrarlanan endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi ile klavuz tel üzerinden genişletici bujiler ile
stent konabilir.
Bu çalışmada 10 olgunun 9’unda iğne uçlu ile kör olarak darlık içinden yapılan disseksiyon sonrası biliyer darlığın açılması, ardından endoskopik biliyer dilatasyon ve stentleme ile
luminal pasajın sağlanmasının mümkün olduğunu görmekteyiz. Günlük pratiğimizde bu darlık olgularında dilatasyon
için çoğunlukla Sohendra stent ekstraktörü tirbüşon gibi kullanarak darlık alanı genişletilir. Ama biliyoruz ki özellikle annülar-konsantrik darlığa neden olan dens stromalı kolanjiokarsinom olgularında bu yöntem de başarısız olabilmektedir.
Benin biliyer veya pankreatik darlıklarda hipokseminin neden
olduğu zengin fibrotik doku kanal duvar genişliğinde artışa
neden olur. İşte bu patolojik görünümün varlığı bu çalışmanın düşünsel temelini oluşturmaktadır. Yani böyle bir fibrotik
dokunun disseksiyonu etkin ve güvenilir gözükmektedir. Bu
düşüncenin doğru olduğunu, bu yayında 10 hastanın 9’unda
endoskopik disseksiyonla pasaj sağlanabilmesinde görmekteyiz. Burada yazarlar blend akım kullanarak disseksiyon
yapmışlar. Böylece hem kanama kontrolü sağlanmış, hem de
doku disseksiyonu gerçekleştirilmiş. Bu arada floroskopi ile
safra kanalı, retroperiton ve böbrek çevresinde serbest hava
varlığı araştırılmış. Yazarlar, biliyer perforasyon olgusunda,
iğnenin kateterden 7 mm kadar çıktığı ve disseksiyon aksının
kanal aksından farklı yöne kayması nedeni ile perforasyon
olduğunu belirtmekdirler. İğnenin kendi üzerine 180 derece katlanması ile belki bu komplikasyonun engellenebileceği
ifade edilmekle beraber, bu durumda da asimetrik disseksiyon ve perforasyon riskinin olabileceği unutulmamalıdır. Alternatif olarak 6 F sistotom ile bu yöntemin denenebileceği
düşünülebilir. Diğer bir konu da, komplikasyonların darlığın
uzunluğu ile korelasyon göstermesidir. Örneğin, işlem sonrası olan biliyer kanama 5 cm uzunluğunda darlık segmenti
bulunan post-transplant biliyer darlık olgusunda gerçekleş-miştir. Önemli noktalardan biri de, bu hasta grubunda pankreatik darlık olan 1 hasta mevcuttur. Çalışmanın başlığı refrakter biliyer ve pankreatik darlıklar olarak geçmekle beraber
sadece bir hastada elde olunan bulgular ile sonuçlar çıkarmak
oldukça zordur. Yani bu çalışmanın en önemli eksikliği, hasta
sayısının az olmasıdır. Daha geniş hasta gruplarında işlem ile
ilişkili yan etkilerin daha iyi tariflenmesi ve optimal endikasyonlarının daha iyi belirlenmesi gerekmektedir.