- Ana Sayfa
- Sayılar
- Aralık 2013
- Altmış yaş üstü erişkin hastalarda demir eksikliği anemisi nedeni olarak yalnız başına üst gastrointestinal
sistem patolojilerinin katkısının araştırılması
Aralık 2013 / (21 - 3)
Altmış yaş üstü erişkin hastalarda demir eksikliği anemisi nedeni olarak yalnız başına üst gastrointestinal
sistem patolojilerinin katkısının araştırılması
Yazarlar
Özgür HARMANCI,
Fatih ENSAROĞLU, Haldun SELÇUK
Kurumlar
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı, Ankara
Özet
Giriş ve Amaç: Demir eksikliği olan yaşlı popülasyonda üst gastrointestinal
sistemin yalnız başına katkısını ve Helicobacter pylori ile olan ilişkinin belirlenmesi. Gereç ve Yöntem:Retrospektif kesitsel kohort düzeninde elektronik tıbbi kayıtların taranması ile demir eksikliği anemisi ile ilişkili diğer
risk faktörlerinin elendiği ve alt gastrointestinal sistem taramalarının normal
olduğu hastalar seçilmiştir. Bulgular:60 yaş üzerindeki yaşlı popülasyonda
histopatolojik olarak 39 hastada Helicobacter pylori pozitifliği saptandı. Ayrıca mideden elde edilen biyopsilerde 41 hastada prekanseröz lezyon ve 3
hastada da mide kanseri saptandı. Özofagus ve duodenum incelemesinde 1
hastada Çölyak hastalığı saptandı. Helicobacter pylori pozitif olan hastalarda
olmayanlara göre hemoglobin seviyesinde farklılık saptanmadı ancak pozitif
gruptaki hastaların daha genç ve daha çok ferritin düşüklüğü olduğu bulundu. Sonuç:Yaşlı hasta grubunda demir eksikliği anemisinde diğer etkenler
normal olsa bile üst gastrointestinal taranması yüksek riskli lezyonlar, malignite ve Helicobacter pylori ile olan ilişkisi nedeni ile gereklidir.
Anahtar Kelimeler
Demir eksikliği anemisi, endoskopik tarama, mide kanseri, atrofik gastrik, intestinal metaplazi, displazi, geriatrik hasta
Giriş
Demir eksikliği anemisi (DEA) gastroenteroloji bilim dalı
için genellikle gastrointestinal sistemden (GİS) kronik kayıp
veya emilim eksikliğini akla getiren sık bir laboratuvar bulgusudur. İleri yaşta genellikle malign etiyolojiler tarama endikasyonu olurken, daha genç yaşlarda başta Çölyak hastalığı
olmak üzere emilim bozukluğuna neden olan hastalıklar ve
kronik gastrit gibi benign nedenler taranmaktadır. Endoskopik işlemler için önemli bir endikasyon olan DEA kliniği, ileri
yaşlarda (>60 yaş) klinik boyutu ile farklı bir alana taşınmaktadır ve bu konuda literatürde çok fazla yayın bulunmamaktadır. Ülkemizde oldukça yaygın olarak bulunan Helicobacter
pylori (HP)için artık kılavuzlar tarafından bir eradikasyon
endikasyonu olarak kabul edilen DEA kliniğinde, üst GİS endoskopik bulguları oldukça önemli olabilir.
Çalışmamızda yaşlı popülasyonda sadece üst GİS kaynaklı
DEA nedenlerinin araştırılması hedeflenmiştir. Bu nedenlerden ötürü; biz bu çalışmamızda 60 yaş üzerindeki DEA nedeni ile taranmış hastalarda başta kanser ve öncül lezyonları
Özgür HARMANCI,
Fatih ENSAROĞLU, Haldun SELÇUK
olan Barrett özofagusu, atrofik gastrit, intestinal metaplazi,
displazi, polipler ve HPgastriti gibi patolojilerin varlığının
sıklığını araştırmak istedik. Ayrıca ferritin seviyesi, hemoglobin, PDW (platelet distribution width) ve RDW (red cell
distribution width) gibi laboratuvar parametrelerinin endoskopik bulgular ile olan illişkisi ve olası prediktif değerlerini
de araştırdık.
Olgu
DEA tanısında ferritin yeri, Hb değerinin erkeklerde <13 gr/
dl, kadınlarda ise <12 gr/dl olduğu durumlarda, ferritin değerinin <30 mcg/L ise hastalarda DEA olduğu kabul edilmiştir
(1). Günümüz kaynaklarında bu değerin 40-50 mcg/L gibi
daha yüksek olduğu düşünülürse seçtiğimiz hasta grubunun
ciddi demir eksikliği olan bir gruptan oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu ölçüt kullanılarak DEA tanısı %98 oranında özgüllük
ve hassasiyet ile tanıyı kesinleştirmektedir. Gastroenteroloji
kılavuzlarında postmenapozal kadınlarda ve erkeklerde ferritin seviyesinin düşük bulunması anemi olmasa da demir
eksikliği varlığı için yeterli görülmektedir ve GİS tarama endikasyonu olarak kabul edilmektedir (2). Bu çalışmada bu
genel anlayışın da bir adım ötesine geçerek anemi varlığı şartını da koyarak belirgin DEA olan ve diğer tüm etkenlerden
yeterince ayrıştırılmış olarak üst GİS sisteminin patolojilerine
odaklı özel bir hasta grubu oluşturduk.
Maastricht-4/Floransa uzlaşma raporunda da vurgulandığı
üzere yapılan çalışmalarda ve meta-analizlerden elde edilen
verilere göre erişkin ve çocukluk çağında nedeni açıklanamayan DEA olgularında HPvarlığı önemli bir yer tutar ve
bu nedenle bu olgularda HPeradikasyonunun endikasyonu
mevcuttur (3). Çalışmamızın sonuçlarına göre, yaşlı nüfus da
çocuk ve erişkinler gibi bu risk altındadır. Çalışmamızda HP
mevcudiyeti ile anlamlı olarak düşük ferritin düzeyleri saptanmıştır. Bu da HPile demir eksikliği arasındaki ilişkinin
hem olası primer neden olarak hem de yüksek riskli lezyonlarda altta yatan primer neden olarak bu yaş grubunda belirgin olarak devam ettiğini göstermektedir. Riskli lezyonların
olduğu grup ayrı tutulursa histopatolojik inceleme ile tanı
konulmuş 18 hastada (%25) sadece HPgastriti mevcut olup
da nedeni açıklanamamış DEA olan 60 yaş hastaların 4’te birisinde HP’nin sorumlu olduğu ve eradikasyon endikasyonu olduğu anlamına gelebilir. Bu da yaşlı nüfusta yapılacak endoskopik taramaların en azından HPgastrit tanısı için bile
etkin olduğunun bir göstergesi olabilir.
Hastalarımızın yarıdan fazlası 70 yaş üzeri hastalardan oluş-maktadır ve bu grup önemli bir popülasyonu oluşturmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki ortalama beklenen yaşların kıyaslanması ile ülkemiz için 70’li yaşların ileri yaş olduğu kabul
edilebilir. Rutin klinik uygulamada, beklenen ortalama hayat
süresi öne sürülerek ve ileri yaştaki hasta grubunda eşlik eden
diğer morbiditeler nedeni ile (DEA nedeni ile endikasyon olsa
bile) taramaların ertelenmesi gibi bir uygulamanın yaygın olduğu bilinmektedir. Örneğin, yapılan çalışmalarda genel eriş-kin popülasyonunun %69’unda hiç anemi ile ilgili araştırma
yapılmadığı ve 40 yaş üzeri grupta ise sadece %35’inde anemi
taramasının önerildiği için endoskopik taramaların yapılmadığı saptanmıştır (4-6). Geriatrik popülasyonda eşlik eden
hastalıklar ve genel beslenme bozuklukları nedeni ile demir
eksikliği anemisinin alım azlığı ile de ilgili olabileceği ihtimali
düşüktür ve bu hasta grubunda yapılan bir çalışmada %97
oranında yeterli demir alımının olduğu saptanmıştır (7).
Hastalarda yapılan taramalarda 3 (%4) kanser ve 41 (%55)
hastada da takip gerektirecek riskli lezyon saptanmıştır. Bu
ileri yaş grubunda oldukça önemli bir oran olarak görünmekte ve bu yaş grubunda endoskopik bulgular ne olursa olsun körlemesine mide biyopsisini zorunluluk hale getirecek
derecede anlamlıdır. Hasta grubuna endoskopi yapan doktorlar ve yaklaşım sabit değildir ve bu da seçicilik (ing.bias)
problemini doğurmaktadır. Ancak, bu derecede yüksek bir
riskli lezyon oranı mevcut iken daha da standart hale gelecek
bir yaklaşımla daha fazla biyopsi almak rutin hale getirilirse
bile bu çalışmanın sonuçları bu grupta alınacak en minimal
sonuç olarak da yorumlanabilir. Çalışmamızda ince barsak
taramaları yapılmadığından diğer GİS kayıpları tamamen
ekarte edilmemiştir. Ancak, ince barsak kaynaklı tümörler
bir yana bırakılırsa; dışlama kriterleri arasında kronik böbrek
yetersizliği, aspirin ve NSAİİ kullanımı olduğundan, ülserler,
erozyonlar ve anjiodisplazi gibi ince barsaklardan kayıpların
en önemli nedenleri olan lezyonların varlığının en aza indirgendiği düşünülebilir.
Hastalarda kanser veya riskli lezyon saptamak amacı ile endoskopik taramayı yapmaya ikna edecek Hb, ferritin, RDW,
PDW gibi temel laboratuvar bulgularının hiç birisinde anlamlı ilişki saptanmadığı göz önüne alınmalıdır. Bu nedenle
kansızlık veya demir eksikliğinin ciddiyeti ne olursa olsun
tarama yapmak gerekli olabilir. Bu önermemizi destekleyen
en önemli çalışmalardan birisinde, ferritin değeri yükseldikçe
kolon kanseri ekarte edilebilir şekilde ferritin ilişkili prediktif
değer artarken aynı bulgunun mide kanserinin teşhisinde geçersiz olduğu saptanmıştır (8).
Sonuç olarak, bu çalışmamızda DEA nedeni ile GİS tarama
endikasyonu olan özel bir grupta sadece üst GİS endoskopisinin taramada önemini vurgulamaya çalıştık. Midedeki
HPvarlığının DEA kliniğinde önemli olduğu ileri yaştaki
hastalarda da ortaya çıkmakla birlikte, belirgin GİS kanama
ve kolon kanseri kliniği olmayan hastalarda en azından üst
endoskopik taramanın yapılmasının gerekliliğini göstermesi
açısından ipuçları veren bir çalışma olduğuna inanıyoruz.
Gereç ve Yöntem
Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesinde 2011-2013 arasında muayene edilip bölümümüz tarafından DEA tarama
endikasyonu ile endoskopi yapılmış ve mutlaka mideden
biyopsi yapılmış olan 60 yaş üzerindeki hastalar çalışmaya
dahil edilmiştir. Bu retrospektif, kesitsel-kohort çalışmanın
grubunu oluşturan hastaların klinik bilgileri, laboratuvar bulguları, endoskopi ve patolojik bulguları elektronik arşiv bilgilerinden elde edilmiştir. Bilinen gastrektomi veya diğer üst
GİS ameliyatı olanlar, uzun süredir (> 6 ay) aspirin, warfarin, antiplatelet ve/veya diğer non-steroid anti-inflamatuvar ilaç
(NSAİİ) kullanım öyküsü olan hastalar, akut – kronik böbrek yetersizliği, organ nakil hastaları, malignite tanısı olanlar,
yeni geçirilmiş travma veya başka ameliyat öyküsü olan hastalar, eski DEA tanısı olup demir tedavisi alan hastalar, mide
biyopsisi alınmamış hastalar; demir eksikliği için ikincil bir
neden taşıdıklarından dolayı taranmış olsalar da dışlanarak
çalışmaya alınmamıştır. Ayrıca ferritin değerlerini değiştirerek fonksiyonel demir eksikliğine neden olabilecek infeksiyöz
veya inflamatuvar hastalığı olan hastalar da taranmış olsalar
bile çalışmaya dahil edilememiştir. Dışlanma kriteri olarak
belirlenmiş diğer önemli kriterler de, üst GİS endoskopik incelemesinin dışında eş zamanlı yapılan alt GİS endoskopik
bulgularında polip-kanser, inflamatuvar barsak hastalığı veya
anjiyodisplazi gibi DEA nedeni olabilecek bir patolojinin saptandığı hastaların da elenmesidir. Bu şekilde çalışmamızın
esas amacı olan “DEA nedeni olarak sadece üst GİS patolojilerinin olası katkısının araştırılması” hedeflenmiştir.
Hastaların endoskopik bulguları elektronik ortamda standart
formlarda sabit bir dil ile yazıldığından farklı doktorlar tarafından endoskopik işlemler yapılmış olsa da endoskopik
bulgular sabit terminoloji kullanılarak kaydedilmiştir. DEA
tanısı için bilinen tanımlamalar kullanılmıştır: hemoglobin
(Hb) değerinin erkeklerde <13 gr/dl, kadınlarda ise <12 gr/
dl olduğu durumlarda ferritin değerinin <30 mcg/L olması ile
hastalarda DEA olduğu kabul edilmiştir (1). İleri yaş nedeni
ile bu hasta grubunda rutin duodenal biyopsiler alınmamış ve
sadece eşlik eden ishal, epigastik ağrı veya endoskopide duodenit-taraklanma gibi şüpheli bulgular varsa duodenal biyopsi alınmıştır. Endoskopide alınan özofagus-mide-duodenum
biyopsilerinin hepsinde standart histopatolojik inceleme dı-şında özel boyalar ile HPincelemesi de yapılmıştır.
Hastaların verileri SPSS 15.0 programında değerlendirilmiş-tir. Sayısal değerlerin ifade edilirken örneklem grubunun
toplam sayısına göre ortalama (minimum-maksimum), veya
median değerler verilmiştir. Alt gruplar arasındaki sayısal
değerlerin kıyaslanmasında non-parametrik Mann-Whitney
testi ve nominal değerlerin kıyaslanmasında ki-kare testi kullanılmıştır. Tanısal ve prediktif sonuçların değerlendirilmesi
için receiever operating characteristic (ROC) eğrisi hesaplanmıştır.
Bulgular
Çalışmamıza Ocak 2011-Kasım 2013 yılları arasında anemi
nedeni ile endoskopik tarama yapılan 60 yaş üzerindeki 2001
hastanın klinik verilerini elektronik ortamda taramakla baş-ladık. Bu hastalar arasında yukarıda bahsedilen dışlama kriterleri kullanıldığında geriye kalan 75 hasta çalışmaya dahil
edilmiştir. Hasta grubunda 22 erkek ve 53 kadın hasta mevcuttur. Tanı anında yaş ortalaması 70,4 (60-86), ortalama Hb
değeri 10,75 (3-13) g/dl ve ortalama ferritin seviyesi de 14,2
(2-30) mcg/L olarak bulundu. Endoskopik işlemlerin yapıldığı zamanda 70 yaş ve üzerinde 41 hasta (%55) mevcuttu.
Endoskopik bulgular “atrofik gastrit, antral gastrit, nodüler
gastrit, eritematöz pangastritis, midede polip, malign kitle,
ülser, anjiyodisplazi ve normal bulgular” olarak gruplandırılmıştır. Patolojik bulgular ise “atrofik gastrit, atrofik gastrit +
intestinal metaplazi, fundik gland polipleri, yüksek dereceli
displazi, hiperplastik polip, HPgastrit, HPgastrit + atrofi, HP
gastrit + atrofi + intestinal metaplazi, HPgastrit + düşük dereceli displazi, intestinal metaplazi, kanser, kronik gastrit ve
düşük dereceli displazi” olarak sınıflandırılmıştır.
Laboratuvar, endoskopik bulgular ve histopatolojik incelemelerinde kadın ve erkek hastalar arasındaki farklılıklar Tablo-1’de verilmiştir. Kadın ve erkek hastalar arasında endoskopik bulgular ve mideden alınan biyopsilerin histopatolojik bulguları arasında istatistiksel anlam saptanmamıştır. Duodenum biyopsisi alınan hastaların hepsinde biyopsi endikasyonu endoskopik olarak ortaya çıkan Çölyak hastalığı şüphesidir. Duodenum biyopsisinde ise 53 kadın hastanın 14’ünden
duodenum biyopsisi (%26 biyopsi oranı) alınmışken, 22 erkek hastanın 5 tanesinden (%22,7 biyopsi oranı) biyopsi alınmıştır ve kadınlarda istatistiksel olarak anlamlı olarak daha
fazla oranda duodenit ve Çölyak tanısı elde edilmiştir.
Bu bulgular sonrasında eldeki sonuçlar, biyopsilerde HPpozitif olmasına göre yeniden cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin yeniden incelendi. HPpozitif veya negatif olmasına göre bulgulardaki kıyaslama Tablo 2’de gösterilmiştir. HPsonuçlarının
histopatolojiden elde edilmiş olması nedeni ile histopatolojik
bulgular arasında kıyaslama yapılamamıştır. Ancak HPpozitif
olan grupta istatistiksel olarak anlamlı olarak daha genç hastalar ve daha düşük ferritin olduğu göze çarpmaktadır.
Üç hastada (hepsi >70 yaş) kanser saptanmıştır. Bu kanserli
olguların dışında kalan midenin pre-kanseröz lezyonları açı-sından histopatolojik bulgular yeniden gruplandırıldığında
da; midede (HPile ilişkili olsun veya olmasın) atrofi varlığı,
intestinal metaplazi ve (derecesi ne olursa olsun) displazi varlığı olarak yeniden sınıflama yapıldı. Buna göre 41 hastada
riskli lezyon saptanırken, 31 hastada risksiz lezyon olarak tarif edilen HPgastriti, kronik gastrit gibi histopatolojik tanılar
mevcuttur (3 hastada malign kitle olduğundan bu sınıflamaya
alınmamıştır). Bu iki grup arasında yaş, Hb ve ferritin ortancaları arasındaki farklılık istatistiksel anlam düzeyine ulaşmamıştır. Kanser veya riskli lezyon varlığını predikte etmesi için
ROC eğirisi hesaplandığında yaş, Hb, ferritin, RDW ve PDW
gibi parametrelerin hiç birisi anlamlı düzeye ulaşamamıştır.
Özofagus taramasında klinik anlam ifade edecek kayda değer
bulgu saptanmamıştır. Onbir hastada reflü özefajit, 1 hastada
skuamöz papillom ve 1 hastada da kandida özofajiti saptanmıştır.
Tartışma
DEA tanısında ferritin yeri, Hb değerinin erkeklerde <13 gr/
dl, kadınlarda ise <12 gr/dl olduğu durumlarda, ferritin değerinin <30 mcg/L ise hastalarda DEA olduğu kabul edilmiştir
(1). Günümüz kaynaklarında bu değerin 40-50 mcg/L gibi
daha yüksek olduğu düşünülürse seçtiğimiz hasta grubunun
ciddi demir eksikliği olan bir gruptan oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu ölçüt kullanılarak DEA tanısı %98 oranında özgüllük
ve hassasiyet ile tanıyı kesinleştirmektedir. Gastroenteroloji
kılavuzlarında postmenapozal kadınlarda ve erkeklerde ferritin seviyesinin düşük bulunması anemi olmasa da demir
eksikliği varlığı için yeterli görülmektedir ve GİS tarama endikasyonu olarak kabul edilmektedir (2). Bu çalışmada bu
genel anlayışın da bir adım ötesine geçerek anemi varlığı şartını da koyarak belirgin DEA olan ve diğer tüm etkenlerden
yeterince ayrıştırılmış olarak üst GİS sisteminin patolojilerine
odaklı özel bir hasta grubu oluşturduk.
Maastricht-4/Floransa uzlaşma raporunda da vurgulandığı
üzere yapılan çalışmalarda ve meta-analizlerden elde edilen
verilere göre erişkin ve çocukluk çağında nedeni açıklanamayan DEA olgularında HPvarlığı önemli bir yer tutar ve
bu nedenle bu olgularda HPeradikasyonunun endikasyonu
mevcuttur (3). Çalışmamızın sonuçlarına göre, yaşlı nüfus da
çocuk ve erişkinler gibi bu risk altındadır. Çalışmamızda HP
mevcudiyeti ile anlamlı olarak düşük ferritin düzeyleri saptanmıştır. Bu da HPile demir eksikliği arasındaki ilişkinin
hem olası primer neden olarak hem de yüksek riskli lezyonlarda altta yatan primer neden olarak bu yaş grubunda belirgin olarak devam ettiğini göstermektedir. Riskli lezyonların
olduğu grup ayrı tutulursa histopatolojik inceleme ile tanı
konulmuş 18 hastada (%25) sadece HPgastriti mevcut olup
da nedeni açıklanamamış DEA olan 60 yaş hastaların 4’te birisinde HP’nin sorumlu olduğu ve eradikasyon endikasyonu olduğu anlamına gelebilir. Bu da yaşlı nüfusta yapılacak endoskopik taramaların en azından HPgastrit tanısı için bile
etkin olduğunun bir göstergesi olabilir.
Hastalarımızın yarıdan fazlası 70 yaş üzeri hastalardan oluş-maktadır ve bu grup önemli bir popülasyonu oluşturmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki ortalama beklenen yaşların kıyaslanması ile ülkemiz için 70’li yaşların ileri yaş olduğu kabul
edilebilir. Rutin klinik uygulamada, beklenen ortalama hayat
süresi öne sürülerek ve ileri yaştaki hasta grubunda eşlik eden
diğer morbiditeler nedeni ile (DEA nedeni ile endikasyon olsa
bile) taramaların ertelenmesi gibi bir uygulamanın yaygın olduğu bilinmektedir. Örneğin, yapılan çalışmalarda genel eriş-kin popülasyonunun %69’unda hiç anemi ile ilgili araştırma
yapılmadığı ve 40 yaş üzeri grupta ise sadece %35’inde anemi
taramasının önerildiği için endoskopik taramaların yapılmadığı saptanmıştır (4-6). Geriatrik popülasyonda eşlik eden
hastalıklar ve genel beslenme bozuklukları nedeni ile demir
eksikliği anemisinin alım azlığı ile de ilgili olabileceği ihtimali
düşüktür ve bu hasta grubunda yapılan bir çalışmada %97
oranında yeterli demir alımının olduğu saptanmıştır (7).
Hastalarda yapılan taramalarda 3 (%4) kanser ve 41 (%55)
hastada da takip gerektirecek riskli lezyon saptanmıştır. Bu
ileri yaş grubunda oldukça önemli bir oran olarak görünmekte ve bu yaş grubunda endoskopik bulgular ne olursa olsun körlemesine mide biyopsisini zorunluluk hale getirecek
derecede anlamlıdır. Hasta grubuna endoskopi yapan doktorlar ve yaklaşım sabit değildir ve bu da seçicilik (ing.bias)
problemini doğurmaktadır. Ancak, bu derecede yüksek bir
riskli lezyon oranı mevcut iken daha da standart hale gelecek
bir yaklaşımla daha fazla biyopsi almak rutin hale getirilirse
bile bu çalışmanın sonuçları bu grupta alınacak en minimal
sonuç olarak da yorumlanabilir. Çalışmamızda ince barsak
taramaları yapılmadığından diğer GİS kayıpları tamamen
ekarte edilmemiştir. Ancak, ince barsak kaynaklı tümörler
bir yana bırakılırsa; dışlama kriterleri arasında kronik böbrek
yetersizliği, aspirin ve NSAİİ kullanımı olduğundan, ülserler,
erozyonlar ve anjiodisplazi gibi ince barsaklardan kayıpların
en önemli nedenleri olan lezyonların varlığının en aza indirgendiği düşünülebilir.
Hastalarda kanser veya riskli lezyon saptamak amacı ile endoskopik taramayı yapmaya ikna edecek Hb, ferritin, RDW,
PDW gibi temel laboratuvar bulgularının hiç birisinde anlamlı ilişki saptanmadığı göz önüne alınmalıdır. Bu nedenle
kansızlık veya demir eksikliğinin ciddiyeti ne olursa olsun
tarama yapmak gerekli olabilir. Bu önermemizi destekleyen
en önemli çalışmalardan birisinde, ferritin değeri yükseldikçe
kolon kanseri ekarte edilebilir şekilde ferritin ilişkili prediktif
değer artarken aynı bulgunun mide kanserinin teşhisinde geçersiz olduğu saptanmıştır (8).
Sonuç olarak, bu çalışmamızda DEA nedeni ile GİS tarama
endikasyonu olan özel bir grupta sadece üst GİS endoskopisinin taramada önemini vurgulamaya çalıştık. Midedeki
HPvarlığının DEA kliniğinde önemli olduğu ileri yaştaki
hastalarda da ortaya çıkmakla birlikte, belirgin GİS kanama
ve kolon kanseri kliniği olmayan hastalarda en azından üst
endoskopik taramanın yapılmasının gerekliliğini göstermesi
açısından ipuçları veren bir çalışma olduğuna inanıyoruz.
Kaynaklar
1. Mast AE, Blinder MA, Gronowski AM, et al. Clinical utility of the soluble
transferrin receptor and comparison with serum ferritin in several populations. Clin Chem 1998;44:45-51.
2. Goddard AF, James MW, McIntyre AS, et al. Guidelines for the management of iron deficiency anaemia. Gut 2011;60:1309-16.
3. Malfertheiner P, Megraud F, O’Morain CA, et al. Management of Helicobacter pylori infection--the Maastricht IV/ Florence Consensus Report.
Gut 2012;61:646-64.
4. Hamaker ME, Acampo T, Remijn JA, et al. Diagnostic choices and clinical outcomes in octogenarians and nonagenarians with iron-deficiency
anemia in the Netherlands. J Am Geriatr Soc 2013;61:495-501.
5. Droogendijk J, Beukers R, Berendes PB, et al. Screening for gastrointestinal malignancy in patients with iron deficiency anemia by general practitioners: an observational study. Scand J Gastroenterol 2011;46:1105-10.
6. Damery S, Ryan R, Wilson S, et al. Iron deficiency anaemia and delayed
diagnosis of colorectal cancer: a retrospective cohort study. Colorectal
Dis 2011;13:e53-60.
7. Madej D, Borowska K, Bylinowska J, et al. Dietary intakes of iron and
zinc assessed in a selected group of the elderly: are they adequate? Rocz
Panstw Zakl Hig 2013;64:97-104.
8. Baicus C, Caraiola S, Rimbas M, et al. Ferritin above 100 mcg/L could
rule out colon cancer, but not gastric or rectal cancer in patients with
involuntary weight loss. BMC Gastroenterol 2012;12:86.