Ağustos 2015 / (23 - 2)
Papilla biyopsisinin tanısal değeri
Yazarlar
Ali Rıza KÖKSAL
1, Hüseyin ALKIM
1
, Salih BOĞA
1, İlker ŞEN
1, Mehmet BAYRAM
1
, Özgür BOSTANCI
2
,
Banu YILMAZ ÖZGÜVEN
3, Canan ALKIM
1
Kurumlar
Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
1
Gastroenteroloji Kliniği, 2
Genel Cerrahi Kliniği, 3
Patoloji Kliniği, İstanbul
Özet
Giriş ve Amaç:Endoskopik retrograd koloanjiopankreatografi esnasında
alınan papilla biyopsisi periampuller bölge tümörlerinin tanısında yaygın
olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada, tümörden şüphelenilen olgularda alı-nan papilla biyopsi sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem:Çalışmaya kliniğimizde Ocak 2013 ile Aralık 2014 tarihleri arasında
yapılan endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi sırasında papilladan
biyopsi alınan toplam 48 vaka alındı. Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi ve patoloji raporları, endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi
sonrası ameliyat/görüntüleme/endoskopik ultrasonografi eşliğinde biyopsi
bulguları, bilgisayar veri tabanından retrospektif olarak toplandı. Bu sonuçlara göre hastaların nihai tanıları tespit edildi. Bulgular:Hastaların ortalama
yaşı 69.4±13.3 yıl idi. Vakaların 22’si erkek, 26’si kadındı. Patoloji sonuçları-na göre hastaların 12’si (%25) malignite pozitifti, 7’sinde (%14.6) adenomatöz değişiklikler saptanmıştı, 23’ünde (%47.9) malignite negatifti ve 6’sında
(%12.5) malign/benign ayrımı yapılamamıştı. Papilla biyopsisi sonuçlarına
göre 1 hastaya ampullektomi ve 6 hastaya Whipple operasyonu uygulandı.
Nihai tanılara göre hastaların 19’unun (%39.6) malign, 5’inin (%10.4) adenom, 24’ünün (%50) malignite negatif olduğuna karar verildi. Papilla biyopsisinin malignite tanısını öngörmede sensitivitesi %66.6, spesifitesi %100,
pozitif prediktif değer %100, negatif prediktif değer %80 ve tanısal doğruluk
oranı %85 olarak bulundu. İşlem öncesi alkalen fosfataz, aspartat aminotransferaz, alanin aminotransferaz, total bilirubin ve CA 19-9 düzeyleri ve
işlem sırasında alınan parça sayısı malign grupta istatistiksel olarak anlamlı
biçimde yüksekti. İlk biyopsileri negatif veya ayrım yapılamayan şeklinde rapor edilen ve papilla biyopsisi tekrarlanan 3 olguda da ikinci biyopsi ile nihai
tanıya ulaşıldı. Bu olgulardan biri adenokarsinomdu. Sonuç:Ampüller bölge
tümörü düşünülen olgularda papilla biyopsisinin tanıya katkısı yüksektir.
İlk biyopsi negatif gelse de klinik bulgular varsa, ikinci biyopsinin yapılması
yararlı olabilir. Özellikle aspartat aminotransferaz, alanin aminotransferaz,
alkalen fosfataz, total bilirubin ve CA 19-9 değerleri yüksek olgularda klinik
şüphe varlığında biyopsi yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler
Periampuller tümör, papilla biyopsisi, tıkanma ikter
Giriş
Periampüller bölge tümörleri temel olarak papilla, pankreas
baş kısımı, koledok distal segmenti ve duodenum ikinci kıtadan köken alan tümörlerden oluşur (1). Nadir görülmelerine
rağmen, genel olarak yaşlı ve komorbid hastalıkları olan bir
popülasyonda görüldüklerinden, geç bulgu verdiklerinden
ve çoğu kez tedaviye yanıtları kötü olduğundan yönetimi zor
tümörlerdir (2). Endoskopik olarak aşikar invaziv karsinom görüntüsü olan olgularda tanısal açıdan endoskopik biyopsi
anlamlı sonuçlar vermektedir. Bu hastalarda malignite tanısı
sonrası adımlar standart olduğundan papilla ve çevresindeki
bu tür lezyonlardan biyopsi alınması yararlıdır. Bunun yanı-sıra özellikle endoskopik olarak papiller adenom düşünülen
veya malign benign ayrımı yapılamayan ve operatif riski yüksek olgularda papilla biyopsisi sık kullanılan bir yöntemdir. (3). Özellikle tıkanma sarılığı ile başvuran olgularda terapötik
amaçla yapılan ERCP sırasında alınan basit bir biyopsi başka
bir ek inceleme yapılmasına gerek kalmadan tanıya gidilmesini sağlayabilir. Papilla biyopsi sonuçları adenokarsinom,
nöroendokrin tümör ve adenom gibi neoplastik lezyonları ya
da lipom, lenfanjiom, fibrom ya da hamartom gibi non neoplastik lezyonları tanımlayabilir (4). Bununla birlikte alınan
örneğin azlığı, yüzeyel oluşu ve özellikle invazyon derinliği
açısından fikir vermemesi, literatürde %30’a varan yanlış negatif sonuçlar papil biyopsisinin olumsuz yanlarını oluşturmaktadır (3,5). Sınırları normal mukozadan ayrılabilen saplı
ya da sapsız, özellikle intraduktal büyümenin 1 cm’nin altında olduğu lezyonlarda ampullektomi hem tanı hem de tedavi
açısından yararlı olabilir. Ancak uzman ellerde yapıldığında
dahi biyopsi ile karşılaştırıldığında komplikasyon oranı anlamlı biçimde daha yüksektir (6). Periampüller bölge tümörlerinde tanı için endosonografi, endosonografi eşliğinde ince
iğne aspirasyon biyopsisi (FNA) intraduktal ultrasonografi ve
radyolojik görüntüleme eşliğinde biyopsi kullanılabilir (3).
Çalışmamızda, ekstrahepatik kolestaz bulguları ile başvuran
ve endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) yapılan olgularda, işlem esnasında alınan papilla biyopsisinin
tanıya katkısını araştırmayı amaçladık.
Olgu
Çalışmamızın sonuçlarına göre ERCP sırasında alınan papilla
biyopsisinin nihai tanıyı öngörmede spesifitesi %100 olmasına rağmen sensitivitesi %66 olarak belirlenmiştir. Bu oran
literatürdeki çalışmalar ile benzer düzeydedir (7–10). Menzel ve ark.’nın yaptığı çalışmada da benzer şekilde papillanın
endoskopik biyopsisinin malign/benign ayrımında spesifitesi %100 iken, sensitivite %21 olarak belirtilmiştir (11). Bu
çalışmada sfinkterotomiden önce ve sonra biyopsi alınması
arasında tanısal doğruluk oranları açısından anlamlı bir fark
bulunmamıştır. Bizim çalışmamızda da sfinkterotomi yapılan
ve yapılmayan hastalarda tanısal doğruluk oranları benzer
bulunmuştur. Ayrıca çalışmamızda patoloji sonucuna göre;
ayrım yapılamayan ya da nihai tanı ile uyumsuzluğu olan hastalar ile diğer grup arasında sfinkterotomi yapılması yönünden istatistiksel anlam farkı yoktu. Rodriquez ve ark.’nın çalışmasında da sfinkterotomi yapılan grupta yapılmayan gruba
göre tanısal doğruluk oranı daha düşüktü ancak bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı değildi (%56.2 ve %81.2, p =0.25).
Lee ve ark.’nın çalışmasında endoskopik görünüme göre tanısal doğruluk oranı %67.3 olarak bildirilmiştir (4). Bizim
çalışmamızda ise hem histopatolojik tanı hem de nihai tanılar
gözönüne alındığında tanısal doğruluk oranı daha düşük bulunmuştur (%57 ve %45). Aynı çalışmada parça sayısı <2 ve
≥3 olan gruplar arasında tanısal doğruluk yönünden anlamlı
fark bulunmamıştır. Bizim çalışmamızda ise malign grupta
alınan parça sayısı isatistiksel olarak anlamlı şekilde fazlaydı. Ancak tanısal doğruluk açısından bizim çalışmamızda da
parça sayısı az ve çok olan gruplar arasında fark bulunmadı.
Lee ve ark.’nın çalışmasında papil biyopsisinin tekrarlanması
halinde tanısal doğruluk oranı %69’dan %83’e çıkmaktadır.
Bizim çalışmamızda da 3 hastada tekrarlanan biyopsilerin sonuçları nihai tanı ile uyumlu olarak tespit edildi.
Kimchi ve ark.’nın çalışmasında endoskopik görünüm ve endoskopik biyopsinin tanısal doğruluk oranları bizim çalışmamız ile benzerdi (%77 ve %85) (13). Yamaguchi ve ark.’nın
çalışmasında ise endoskopik biyopsilerin tanısal gücü ile endoskopik görünüm özellikleri arasındaki ilişki araştırılmış ve
total grupta tanısal doğruluk oranı %70 bulunmuştur (10).
En yüksek tanı doğruluğu ise %88 ile ülseratif lezyonlarda
görülmüştür. Bizim çalışmamızda ise lezyonların yüksek ve
düşük düzeyde malignite şüphesi olan iki grup şeklinde yapılan değerlendirmesinde iki grubun benzer tanı doğruluğu
olduğu belirlenmiştir.
Morris-Stiff ve ark.’nın çalışmasında ampuller karsinom vakalarını da içeren bir grupta CA-19-9 düzeylerinin malign ve
benign vakaları ayırmada bilirübin düzeylerinden bağımsız
biçimde etkili olduğu gösterilmiştir (14). Ancak ampuller
karsinom vakalarında bu markerdaki artış diğer malign gruplara göre daha düşük görülmüştür ve tanısal değeri düşük
bulunmuştur. Bizim çalışmamızda ise malign grupta CA-19-9 düzeyi istatistiksel olarak anlamlı biçimde yüksek bulundu. Bu sonucun eş zamanlı hiperbilirübinemi ve kolestaz ile
ilişkili olabileceği düşünüldü. Ayrıca bazı derin alınan papil
biyopsileri, aslında distal kolanjiokarsinom vakalarının tanı-sını koydurabilmekte ve bu vakalarda da genellikle CA-19-9
değerleri yüksek bulunabilmektedir.
Çalışmamızın retrospektif dizaynı nedeniyle sonuçların genel
popülasyona uyarlanmasında bazı kısıtlılıkları mevcuttur.
Çalışmamızda papilla biyopsisinin komplikasyonları değerlendirilememiştir. Ayrıca vaka sayısının düşüklüğü nedeniyle çok değişkenli analiz yöntemleri uygulanamamıştır. AST,
ALT, ALP, gama glutamil transpeptidaz (GGT), total bilirübin
ve CA-19-9 değerlerinin tanıya katkısının değerlendirilmesi
için daha geniş hasta sayısı içeren ve çok değişkenli analizlerin yapıldığı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak papilla tümörlerinin tanısında endoskopik papilla biyopsisi sensitivitesi düşük olsa da spesifitesi yüksek
bir yöntemdir. Endoskopik görünüm malignite düşündürmese bile adenomatöz görünümde, cesametli papillası olan
olgularda biyopsi alınması tanı koydurucu olabilir. Patoloji
negatif gelen olgularda biyopsi tekrarı tanıya yardımcı olabilir. Bunun yanısıra özellikle CA 19-9, ALP, AST, ALT ve total
bilirübin değerleri yüksek hastalardan klinik şüphe varlığında biyopsi alınması yararlı olabilir.
Gereç ve Yöntem
Çalışmaya Ocak 2013 ve Aralık 2014 tarihleri arasında ilk
kez ERCP yapılan ve işlem sırasında papiller adenom ya da
malignite açısından şüpheli bulunan ve papil biyopsisi yapı-lan 48 vaka alındı. Vakaların işlem öncesi demografik özellikleri, laboratuvar verileri, papilla biyopsi endikasyonları, işlem
esnasında alınan parça sayısı, sfinkterotomi uygulaması ve
işlem sonrası patolojik tanılar retrospektif olarak hastane bilgisayar veritabanından tarandı. Hasta dosyalarına ulaşılarak,
uzun süreli takip verileri, varsa uygulanan radyolojk/cerrahi/
endoskopik işlemler ve histopatolojik sonuçları kaydedildi.
Nihai tanı ile endoskopik biyopsi tanıları karşılaştırıldı. Nihai tanılar; endoskopik biyopsi tekrarı, uzun süreli takip,
pozitron emisyon tomografisi/bilgisayarlı tomografi (PET CT)
bulguları, görüntüleme eşliğinde biyopsi [endoskopik ultrasonografi (EUS) ya da radyoloji] ya da cerrahi sonrası patoloji
bulguları kullanılarak belirlendi. Papilla biyopsi endikasyonlarına göre papillanın cesametli, frajil, adenomatöz ya da polipoid görünümde olan olgular ile balonun zor/takılarak çıktığı olgular malignite şüpheli gruba alındı. Papilla üzerinde malign, infiltratif kitle/lezyon görüntüsü olan olgular ise aşikar
malign endoskopik görünüm grubuna alındı (Resim 1). Daha
önce ERCP yapılmış olan veya uzun süreli takip verilerine
ulaşılamayan hastalar çalışmaya alınmadı.
İstatistiksel analizler SPSS (versiyon 21.0) paket programı
kullanılarak yapıldı. İşlem öncesi laboratuvar verilerinin normal dağılıma uygunluğu Shapiro Wilk testi ile değerlendirildi. Malignite pozitif ve negatif olan gruplar arasındaki kar-şılaştırmalar dağılımın uygunluğuna göre Student t testi ya
da Mann Whitney U testi ile yapıldı. Parametrik analizlerde
ortalama ve standart sapma, non parametrik analizlerde median ve çeyrekler arası aralık kullanıldı. İstatistiksel anlamlı-lık düzeyi p<0,05 olarak kabul edildi. Papilla biyopsisinin ve
işlem öncesi laboratuvar değerlerinin tanısal gücünün değerlendirilmesi için çapraz tablo analizi ve ROC (receiver operating characteristic curve) analizi uygulandı. Tanısal doğruluk
analizlerinde patolojik olarak ayrım yapılamayan 6 olgu de-ğerlendirme dışı tutuldu.
Bulgular
Hastaların yaş ortalaması 69.4±13.3 yıl ve 22’si (%45.8) erkek, 26’sı (%54.2) kadındı. Tüm hastalarda laboratuvar ya da
görüntüleme yöntemleri ile desteklenen ekstrahepatik kolestaz bulguları vardı (Tablo 1). Papilla biyopsisi endikasyonlarına göre endoskopik olarak hastaların 16’sında (%33.3)
papilla infiltre görünümdeydi ve kuvvetli malignite şüphesi ile biyopsi alınmıştı. 21 (%43.8) hastaya işlem esnasında sfinkterotomi uygulanmış ve bu hastaların hepsinde papilla
biyopsisi sfinkterotomi sonrası alınmıştı. Patoloji sonuçları-na göre hastaların 23’ünde (%47.9) malignite negatif, 6’sında
(%12.5) malign/benign ayrımı yapılamadı, 7’sinde (%14.6)
adenomatöz değişiklikler ve 12’si (%25) malignite pozitif
olarak yorumlandı (Şekil 1). Malignite pozitif olanların 1’i
malign epitelyal tümör diğerleri ise adenokarsinom olarak rapor edildi. Adenomatöz değişiklik görülen hastalardan 2’sinde yüksek dereceli displazi bulunurken diğerlerinde orta ve
düşük dereceli displazi mevcuttu. Papilla biyopsi sonuçlarına
göre bir olguya ampullektomi ve 6 olguya whipple prosedürü
uygulandı. Ampullektomi yapılan vakada yaklaşık 2 cm’lik
polipoid görünümde ampulla enblok olarak çıkarıldı. Patoloji sonucu orta derecede displazi içeren tubulovillöz adenom
olarak bildirildi ve cerrahi sınır temizdi (Resim 1). Whipple
ameliyatı yapılan 6 hastanın 5’inde patoloji sonucu adenokarsinom ile uyumlu iken bir hastada pankreatik intraepitelyal
neoplazi tespit edildi. Bu hastada papilla biyopsi sonucu malignite negatif olarak bildirilmişti. İlk biyopsi sonuçları negatif gelen üç olguda ikinci biyopsiler ile nihai tanıya ulaşıldı.
Bu olgulardan biri adenokarsinom olarak değerlendirildi.
Tüm çalışma popülasyonunda nihai tanılara göre hastaların
19’u (%39.6) malignite ve, 5’i (%10.4) adenom ile uyumluydu (Tablo 2). Geri kalan 24 (%50) hastanın ise malign
olmadığı sonucuna varıldı. Nihai tanılar ile papilla biyopsisi
sonuçları arasında yapılan karşılaştırmada papilla biyopsisin
sensitivitesi %66.6, spesifitesi %100, pozitif prediktif değer
(PPV) %100, negatif prediktif değer (NPV) %80 ve tanısal
doğruluk oranı %85 olarak bulundu.
Endoskopik papilla görünümünün patolojik malign/benign
ayrımında spesifitesi %63.3, sensitivitesi %41.6, PPV %31.2
ve NPV %73 bulundu. Endoskopik görünüm ve nihai tanılar
karşılaştırıldığında ise spesifite %57.1, sensitivite %25.9, PPV
%43.7 ve NPV %37.5 olarak bulundu. Endoskopik görünümün histopatolojik ve nihai tanı için doğruluk oranları ise
%57 ve %45 olarak bulundu. İşlem öncesi ortalama total bilirübin düzeyi 1.2±5.1 mg/dl
idi. İşlem öncesi bakılan parametrelere göre malign ve benign
grup arasında yaş ortalaması ve cinsiyet dağılımı açısından
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (70.4±12.7 ve
67.7±11.6, p=0.52). Laboratuvar incelemelerinde ise alkalen
fosfataz (ALP), alanin ve aspartat transaminaz (AST, ALT), total bilirubin ve CA 19-9 (karbonhidrat antijen 19-9) değerleri
patolojik malignite pozitif grupta istatistiksel olarak anlamlı
biçimde yüksekti (Tablo 3). Endoskopik olarak alınan parça
sayısı, malign grupta daha fazlaydı ve bu fark istatistiksel olarak sınırda anlamlıydı [3 (2.2-5.5) ve 2 (1.7-3.2) p=0.05]. 2
parça ve daha az alınan grup ile 3 ve daha fazla parça alınan
grup arasında ise tanısal doğruluk açısından istatistiksel anlamlı fark bulunmadı (%80 ve %90 p >0.05)
ROC analizinde, tek değişkenli analizlerde anlamlı bulunan parametrelerin tanısal gücü değerlendirildi. CA-19-9,
ALP, AST, ALT ve total bilirübin değerlerinin yüksekli-ği patolojik olarak malign olguları göstermede istatistiksel
olarak anlamlı biçimde etkili bulundu (Şekil 2) (Sırasıyla
AUC:0.70,0.77,0.77,0.70,0.76)
Tartışma
Çalışmamızın sonuçlarına göre ERCP sırasında alınan papilla
biyopsisinin nihai tanıyı öngörmede spesifitesi %100 olmasına rağmen sensitivitesi %66 olarak belirlenmiştir. Bu oran
literatürdeki çalışmalar ile benzer düzeydedir (7–10). Menzel ve ark.’nın yaptığı çalışmada da benzer şekilde papillanın
endoskopik biyopsisinin malign/benign ayrımında spesifitesi %100 iken, sensitivite %21 olarak belirtilmiştir (11). Bu
çalışmada sfinkterotomiden önce ve sonra biyopsi alınması
arasında tanısal doğruluk oranları açısından anlamlı bir fark
bulunmamıştır. Bizim çalışmamızda da sfinkterotomi yapılan
ve yapılmayan hastalarda tanısal doğruluk oranları benzer
bulunmuştur. Ayrıca çalışmamızda patoloji sonucuna göre;
ayrım yapılamayan ya da nihai tanı ile uyumsuzluğu olan hastalar ile diğer grup arasında sfinkterotomi yapılması yönünden istatistiksel anlam farkı yoktu. Rodriquez ve ark.’nın çalışmasında da sfinkterotomi yapılan grupta yapılmayan gruba
göre tanısal doğruluk oranı daha düşüktü ancak bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı değildi (%56.2 ve %81.2, p =0.25).
Lee ve ark.’nın çalışmasında endoskopik görünüme göre tanısal doğruluk oranı %67.3 olarak bildirilmiştir (4). Bizim
çalışmamızda ise hem histopatolojik tanı hem de nihai tanılar
gözönüne alındığında tanısal doğruluk oranı daha düşük bulunmuştur (%57 ve %45). Aynı çalışmada parça sayısı <2 ve
≥3 olan gruplar arasında tanısal doğruluk yönünden anlamlı
fark bulunmamıştır. Bizim çalışmamızda ise malign grupta
alınan parça sayısı isatistiksel olarak anlamlı şekilde fazlaydı. Ancak tanısal doğruluk açısından bizim çalışmamızda da
parça sayısı az ve çok olan gruplar arasında fark bulunmadı.
Lee ve ark.’nın çalışmasında papil biyopsisinin tekrarlanması
halinde tanısal doğruluk oranı %69’dan %83’e çıkmaktadır.
Bizim çalışmamızda da 3 hastada tekrarlanan biyopsilerin sonuçları nihai tanı ile uyumlu olarak tespit edildi.
Kimchi ve ark.’nın çalışmasında endoskopik görünüm ve endoskopik biyopsinin tanısal doğruluk oranları bizim çalışmamız ile benzerdi (%77 ve %85) (13). Yamaguchi ve ark.’nın
çalışmasında ise endoskopik biyopsilerin tanısal gücü ile endoskopik görünüm özellikleri arasındaki ilişki araştırılmış ve
total grupta tanısal doğruluk oranı %70 bulunmuştur (10).
En yüksek tanı doğruluğu ise %88 ile ülseratif lezyonlarda
görülmüştür. Bizim çalışmamızda ise lezyonların yüksek ve
düşük düzeyde malignite şüphesi olan iki grup şeklinde yapılan değerlendirmesinde iki grubun benzer tanı doğruluğu
olduğu belirlenmiştir.
Morris-Stiff ve ark.’nın çalışmasında ampuller karsinom vakalarını da içeren bir grupta CA-19-9 düzeylerinin malign ve
benign vakaları ayırmada bilirübin düzeylerinden bağımsız
biçimde etkili olduğu gösterilmiştir (14). Ancak ampuller
karsinom vakalarında bu markerdaki artış diğer malign gruplara göre daha düşük görülmüştür ve tanısal değeri düşük
bulunmuştur. Bizim çalışmamızda ise malign grupta CA-19-9 düzeyi istatistiksel olarak anlamlı biçimde yüksek bulundu. Bu sonucun eş zamanlı hiperbilirübinemi ve kolestaz ile
ilişkili olabileceği düşünüldü. Ayrıca bazı derin alınan papil
biyopsileri, aslında distal kolanjiokarsinom vakalarının tanı-sını koydurabilmekte ve bu vakalarda da genellikle CA-19-9
değerleri yüksek bulunabilmektedir.
Çalışmamızın retrospektif dizaynı nedeniyle sonuçların genel
popülasyona uyarlanmasında bazı kısıtlılıkları mevcuttur.
Çalışmamızda papilla biyopsisinin komplikasyonları değerlendirilememiştir. Ayrıca vaka sayısının düşüklüğü nedeniyle çok değişkenli analiz yöntemleri uygulanamamıştır. AST,
ALT, ALP, gama glutamil transpeptidaz (GGT), total bilirübin
ve CA-19-9 değerlerinin tanıya katkısının değerlendirilmesi
için daha geniş hasta sayısı içeren ve çok değişkenli analizlerin yapıldığı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak papilla tümörlerinin tanısında endoskopik papilla biyopsisi sensitivitesi düşük olsa da spesifitesi yüksek
bir yöntemdir. Endoskopik görünüm malignite düşündürmese bile adenomatöz görünümde, cesametli papillası olan
olgularda biyopsi alınması tanı koydurucu olabilir. Patoloji
negatif gelen olgularda biyopsi tekrarı tanıya yardımcı olabilir. Bunun yanısıra özellikle CA 19-9, ALP, AST, ALT ve total
bilirübin değerleri yüksek hastalardan klinik şüphe varlığında biyopsi alınması yararlı olabilir.
Kaynaklar
1. Farley DR, Schwall G, Trede M. Completion pancreatectomy for surgical
complications after pancreaticoduodenectomy. Br J Surg 1996;83:176-9.
2. Ramfidis VS, Syrigos KN, Saif MW. Ampullary and periampullary adenocarcinoma: new challenges in management of recurrence. JOP J Pancreas 2013;14:158-60.
3. Adler DG, Qureshi W, Davila R, et al; with Standards of Practice Committee. The role of endoscopy in ampullary and duodenal adenomas.
Gastrointest Endosc 2006;64:849-54.
4. Lee HS, Jang JS, Lee S, et al. Diagnostic accuracy of the initial endoscopy
for ampullary tumors. Clin Endosc 2015;48:239-46.
5. Bourgeois N, Dunham F, Verhest A, Cremer M. Endoscopic biopsies of
the papilla of Vater at the time of endoscopic sphincterotomy: difficulties in interpretation. Gastrointest Endosc 1984;30:163-6.
6. Ponchon T, Berger F, Chavaillon A, et al. Contribution of endoscopy
to diagnosis and treatment of tumors of the ampulla of Vater. Cancer
1989;64:161-7.
7. DeOliveira ML, Triviño T, de Jesus Lopes Filho G. Carcinoma of the
papilla of Vater: are endoscopic appearance and endoscopic biopsy discordant? J Gastrointest Surg 2006;10:1140-3 8. Blackman E, Nash SV. Diagnosis of duodenal and ampullary epithelial
neoplasms by endoscopic biopsy: a clinicopathologic and immunohistochemical study. Hum Pathol 1985;16:901-10.
9. Sauvanet A, Chapuis O, Hammel P, et al. Are endoscopic procedures able
to predict the benignity of ampullary tumors? Am J Surg 1997;174:355-8.
10. Yamaguchi K, Enjoji M, Kitamura K. Endoscopic biopsy has limited accuracy in diagnosis of ampullary tumors. Gastrointest Endosc
1990;36:588-92.
11. Menzel J, Poremba C, Dietl KH, et al. Tumors of the papilla of Vater--inadequate diagnostic impact of endoscopic forceps biopsies taken prior
to and following sphincterotomy. Ann Oncol 1999;10:1227-31.
12. Rodríguez C, Borda F, Elizalde I, et al. How accurate is preoperative diagnosis by endoscopic biopsies in ampullary tumours? Rev Esp Enferm
Dig 2002;94:585-92.
13. Kimchi NA, Mindrul V, Broide E, Scapa E. The contribution of endoscopy and biopsy to the diagnosis of periampullary tumors. Endoscopy
1998;30:538-43.
14. Morris-Stiff G, Teli M, Jardine N, Puntis MC. CA19-9 antigen levels can
distinguish between benign and malignant pancreaticobiliary disease.
Hepatobiliary Pancreat Dis Int 2009;8:620-6.