- Ana Sayfa
- Sayılar
- Aralık 2015
- Periampüller bölge tümörlerinin tanısında papil biyopsisi ve endoskopik görünümün rolü: tek merkezdeneyimi
Aralık 2015 / (23 - 3)
Periampüller bölge tümörlerinin tanısında papil biyopsisi ve endoskopik görünümün rolü: tek merkezdeneyimi
Yazarlar
Ufuk Barış KUZU, Bülent ÖDEMİŞ, Erkan PARLAK, Selçuk DİŞİBEYAZ, Mustafa KAPLAN, Zeliha SIRTAŞ,
Hakan YILDIZ, Nuretdin SUNA, Erkin ÖZTAŞ, Vedat ERKAN, Orhan COŞKUN, Ertuğrul KAYAÇETİN
Kurumlar
Türkiye Yüksek ihtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Ankara
Özet
Giriş ve Amaç: Periampuller bölge tümörleri tüm gastrointestinal malignensilerin
yaklaşık %0,5-2’sini oluşturmaktadır. Bu tümörler arasında en sık
olarak pankreas başı ve ampulla vateri kanseri görülmektedir. Bu tümörlerin
erken tanısı ve benign lezyonlardan ayırımı tedavi şeklinin belirlenmesinde
önem taşımaktadır. Çalışmamızın amacı, papiller forseps biyopsinin pankreas
tümürü ve ampulla vateri tümörü tanısında etkinliğinin değerlendirilmesi
ve iki tümöre ait özelliklerin karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışma
Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi
ünitesinde 7 yıllık periyotta endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi
yapılan ve papiller forseps biyopsisi alınan hastalar geriye yönelik tarandı.
Bulgular: Çalışmaya toplam 135 hasta dahil edildi. Toplam 58 (%50) hastada
malignite tespit edildi. En sık saptanan malign tümörler ampulla vateri
kanseri ve pankreas başı kanseri idi [sırası ile hastaların %28.4 (n=33) ve
%12.1 (n=14)]. Papiller forseps biyopsinin periampuller bölge tümörü tanısında
spesifitesi %96.7 ve sensitivitesi %72.4 ölçüldü. Papilin endoskopik
görünümüne göre endoskopistin yorumunun periampuller bölge tümörü tanısında
sensitivitesi %64.3 olarak ölçüldü. Pankreas başı kanseri ile ampulla
vateri kanseri arasında hastaların verileri iki kanser grubu arasında karşılaştırıldığında
sadece CA-19.9 değerleri iki grup arasında farklıydı (sırası ile
365 U/ml ve 78 U/ml; p=0.01). Sonuç: Periampuller bölge tümörleri’nin
ayırıcı tanısında duedonoskop eşliğinde gerçekleştirilen papiller forseps biyopsisi
oldukça yararlı bir yöntemdir. Ek olarak malign hastaların ayırımında
papilin endoskopi görünümünün değerlendirilmesi ve tümör markırlarının
kullanımı ile bu yöntemin etkinliği daha da arttırılabilir.
Anahtar Kelimeler
Papiller forseps biyopsisi; periampuller tümör
Giriş
Klinik pratikte periampuller bölge tümörleri (PBT) majör
papillanın yaklaşık 2 cm’lik çevresinde gelişen malignensiler
olarak tanımlanmaktadır. PBT tüm gastrointestinal malignensilerin
yaklaşık %0,5-2’sini oluşturmaktadır. PBT, ampulla
vateri, pankreas başı, distal kolanjiosellüler ve duedonum
tümörlerinden oluşmaktadır. Bu tümörler arasında en sık
olarak pankreas başı ve ampulla vateri kanseri görülmektedir
(1-3). PBT’in semptomları ve oluşturdukları klinik bulgular
genelde belirsiz ve özgül değildir. Bu hastalarda en sık başvuru
şikayeti safra yollarındaki tıkanmaya bağlı olarak gelişen
sarılıktır. Bunun dışında kilo kaybı, anemiye bağlı halsizlik
veya paraneoplastik sendroma bağlı semptomlarla da başvurabilirler
(4). PBT’in erken tanısı ve bunların benign lezyonlardan
ayırımı tedavi şeklinin belirlenmesinde (cerrahi endikasyon
veya paltatif tedavi) kritik önem taşımaktadır (5).
Perkütan yol ile alınan ince iğne aspirasyon biyopsisinin operatör
bağımlı olması ve örnekleme için yeterince belirgin bir
lezyon gerektirmesi gibi dezavantajları mevcuttur. Ayrıca cerrahi
adayı hastalar için iğne traktına kanser hücrelerinin ekim
riski ayrı bir sorun teşkil etmektedir (6). Duedonoskop ile
gerçekleştirilen papiller forseps biyopsi’nin (PFB) kolaylıkla
yapılabilmesi, güvenli olması ve yaygın kullanımı nedeni ile
günümüzde PBT’nin tanısında en sık kullanılan doku örnekleme
yöntemidir. edilÇalışmamızın
amacı, PFB’nin pankreas tümürü ve ampulla
vateri tümörü tanısında etkinliğinin değerlendirilmesi ve iki
tümöre ait temel özelliklerin karşılaştırılmasıdır
Olgu
Pankreatikobiliyer bölge tümörlerinin tanısı genellikle görüntüleme
yöntemleri ve doku örneklemesinin kombinasyonu
yoluyla konulmaktadır. Manyetik rezonans veya bilgisayarlı
tomografi (BT) gibi görüntüleme yöntemleri lezyon hakkında
fikir verseler de kesin tanıyı teyit edememektedirler (7).
ERCP hem safra yollarının görüntülenmesinde hem de gerekli
doku örneklerinin alınmasına imkan vermektedir. Bu nedenle
günümüzde PBT’nin tanısında önemli rol almaktadır.
Daha da önemlisi ERCP ile kitlesel basıya ya da invazyonuna
ikincil gelişen biliyer obstrüksiyonlarda tedavi edici işlemler
de yapılmaktadır (8). Ek olarak duedonoskopi ile alınan
PFB’nin BT gibi radyolojik görüntüleme yöntemlerine göre
tanısal başarısı daha yüksektir (9). Daha önce yapılan çalışmalarda
PFB’nin PBT tanısında sensitivitesi %21-81.9 ve spesifitesi
%95-100 arasında bildirilmiş olup çalışmamız sonucu
ile bu değerler uyumluydu (10-13).
Papilin endoskopik görünümüne göre endoskopistin yorumunun
malignite tanısında tanısal başarısı PFB’e göre daha
yüksekti (sırası ile %89.6 ve %72.4). Benzer sonuç daha önce
De Oliveira ve ark. tarafından da bildirilmiştir. Bu çalışmada
30 PBT tanısı olan hastanın 26’sında (%87) endoskopik görünüm
olarak malignensi tanısı doğrulanmış ve sensitivesi %87
olarak bildirilmiştir. Aynı çalışmada PFB’nin sensitivitesi ise
daha düşük oranda %65 olarak saptanmıştır (12).
PFB’nin PBT’in alt tiplerindeki tanısal başarısı incelendiğinde
beklenildiği üzere ampulla vateri kanserindeki tanısal etkinliği
pankreas başı kanserine göre daha yüksekti. Ampulla vaterimalignensilerinin büyük çoğunluğunu adenokarsinom oluşturmaktadır
ve insidansı ileri yaşlarda pik yapmaktadır. Epitelyal
malignensilerin yaklaşık %1’ni ve tüm gastrointestinal
malignensilerinin de yaklaşık %5’ini oluşturmaktadır. Anatomik
yerleşim yeri özelliklerinden dolayı erken belirti verdiklerinden
dolayı pankreas başı kanserinin aksine prognozu
daha iyidir ve tanı anında hastaların büyük çoğunluğunda
tümör cerrahi olarak çıkarılabilmektedir (14). Ampulla vateri
tümörü dahil PBT’inde standart pankreatikoduodenektomi
tedavi şekli olarak kabul edilmekle beraber günümüzde
pilor koruyucu pankreatikoduodenektomi genel prosedür
haline gelmeye başlamıştır (15). Bizim serimizde de literatür
ile uyumlu olarak hastaların büyük çoğunluğu 60 yaş üzerindeydi
ve bu hastaların %81.9’unun operasyona uygun olduğu
gözlendi.
Pankreas başı kanseri tüm kanserler içerisinde en sık görülen
dördüncü kanserdir. Tüm pankreas kanserlerinin yarısından
fazlası pankreas başında meydana gelmektedir. Histolojik
olarak pankreas kanserlerinin %90’ından fazlasını duktal
hücrelerden kaynaklanan adenokarsinomlar oluşturmaktadır.
Ampulla vateri kanseri gibi ileri yaşlarda daha sık gözlenmekte
olup prognozu daha kötüdür (16,17).
Çalışmamız sonucunda benign ve malign tanısı olan hastalar
arasında karaciğer biyokimyasal testleri ve AFP dışındaki
tümör markırları arasında anlamlı fark saptandı. Bu laboratuvar
değerlerindeki yükseklik daha önce de bildirilmiş olup
muhtemel olarak maligniteye bağlı bulguların daha şiddetli bir tabloya neden olmasından kaynaklı olabileceği öne sürülmüştür
(18). Ek olarak CEA, CA-19.9 ve CA-125 gibi tümör
markırlarının pankreatikobiliyer bölgedeki malign tümörlerin
benign lezyonlardan ayırımında kullanılabileceği birçok
çalışmada gösterilmiş olup çalışmamız sonucu da bu verileri
desteklemektedir (18-20).
Pankreas başı kanseri ve ampulla vateri kanseri olan hastalar
arasında sadece CA-19.9 değeri anlamlı olarak farklıydı.
CA-19.9 glikoprotein yapıda olup çeşitli epitelyal kanserlerin
yanı sıra normal pankreas ve safra kanalında da salgılanmaktadır.
İlk olarak 1979 yılında Koprowski tarafından tanımlanmış
olup günümüzde pankreatikobiliyer bölge malignensiler
için yararlı bir tümör markırı olarak kullanılmaktadır (21).
Ancak maligniteler dışında safra yollarının benign hastalıklarında
da serum kansantrasyonu yükselebilmesi bu markırın
kullanımında en önemli dezavantajdır (18,19). Literatürde CA-19.9’un pankreas kanseri ayırıcı tanısında belirteç olarak
veya PBT’inde prognostik faktör olarak kullanılabileceğini
gösteren birçok çalışmalar bildirilmiştir (19,20,22). Prognozu
farklı olan bu 2 kanserin ayırımında kullanılabileceğini gösteren
benzer çalışma Böttger ve ark. tarafından bildirilmiştir.
Çalışmamız sonucuna paralel şekilde bu çalışmada CA-19.9
değeri pankreas başı kanseri olan hastalarda diğer PBT’lere
göre anlamlı olarak daha yüksek düzeyde olduğu ve daha iyi
sensitiviteye sahip olduğu saptanmıştır (23).
Sonuç olarak, periampuller bölge tümörlerinin ayırıcı tanısında
duedenoskop eşliğinde gerçekleştirilen PFB oldukça
yararlı bir yöntemdir. Ek olarak malign hastaların ayırımında
papilin endoskopi görünümünün değerlendirilmesi ve tümör
markırlarının kullanımı ile bu yöntemim etkinliği daha da
arttırılabilir.
Gereç ve Yöntem
Çalışma Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi endoskopik retrograd
kolanjiopankreatografi (ERCP) ünitesinde gerçekleştirildi.
Ocak 2008 - Haziran 2013 tarihleri arasında ERCP işlemi
yapılan hastalar geriye yönelik tarandı. Bu süreçte radyolojik
veya endosonografik olarak PBT şüphesi nedeni ile PFB yapılan
veya başka bir neden ile ERCP yapılırken şüphe nedeni ile
PFB yapılan olguların verileri tekrar gözden geçirildi.
Tüm işlemler üç deneyimli endoskopist tarafından Olympus
video duodenoskop (Olympus TJF 240 veya JF 240, Tokyo,
Japan) ile gerçekleştirilmiştir. PFB tüm vakalarda periampuller
bölgeden en az 6 kez endoskopik forseps ile örneğin
alınması şeklinde benzer olarak gerçekleştirildi. Her olgunun
biyopsi sonuçları yanında demografik özellikleri, görüntüleme
yöntemlerinin sonuçları ve merkezimizde kabul edildiği
zamanda serumdan çalışılan biyokimyasal parametreleri
ile tümör markırları da kaydedildi. Biyokimyasal parametreler
total bilirubin (Tbil), aspartat aminotransferaz (AST),
alanin aminotransferaz (ALT), alkalin fosfataz (ALP), gama
glutamil transferaz (GGT) ve glukozu içermekteydi. Tümör
markırı ise karsinoembriyojenik antijen (CEA), alfa fetoprotein
(AFP), karbohidrat antijen-19.9 (CA-19.9) ve karbohidrat
antijen-125’i (CA-125) içermekte idi. Patolojik sonuçlar
homojenite açısından 2 gruba sınıflandırıldı: 1) benign, 2)
malign. Benign sonuçlar negatif, malign sonuçlar ise pozitif
olarak değerlendirildi.
Çalışmaya kesin olarak malign veya benign tanı alan hastalar
dahil edildi. Kesin tanıya, cerrahi ile elde edilen histolojik
sonuca göre veya histolojik tanısı olmayan hastalarda en az
12 aylık takip sonucundaki klinik ve radyolojik verilere göre
varıldı. Kesin tanısı konulamayan, transpapiller biyopsi sonucu
yetersiz olan ve biyopsi ile beraber fırça sitolojisi alınan
vakalar çalışma dışı bırakıldı.
İstatistiksel Analiz
Verilerin istatistiksel analizi Statistical Package for Social
Sciences (SPSS) version 18 (SPSS Inc., Chicago, IL, United
States) bilgisayar program kullanılarak yapıldı. Sürekli değerler
alan veriler ortalama (±standart sapma), gerektiğinde
ortanca değer (çeyrekler arası aralık; 25.-75. persentiller)
olarak, kategorik veriler sıklık ve yüzde olarak (n,%) sunulmuştur.
Sürekli değerler alan değişkenler için grupların karşılaştırılmasında
Student’s t-test, kategorik değişkenler için
grupların dağılımlarının karşılaştırılmasında Pearson Ki-kare
testi ve Fisher’in kesin Ki-kare testi kullanılmıştır. Tip 1 hata
düzeyinin %5’in altında olan durumlar istatistiksel olarak anlamlı
kabul edilmiştir
Bulgular
Çalışmada toplam 135 hastanın verileri analiz edildi. 19 hasta
yetersiz takip veya yetersiz patoloji örneklemesi nedeni
ile çalışma dışı bırakıldı. Geriye kalan 116 hasta çalışmaya
dahil edildi. Olguların yaş ortalaması 66,9 (23-97) yıldı ve
çoğunluğunu kadınlar (%52.6) oluşturmaktaydı. Final tanıda
toplam 58 (%50) hastada malignite tespit edildi. Bu hastalar
içerisinde ampulla vateri kanseri ve pankreas başı kanseri en
sık saptanan PBT idi [sırası ile hastaların %28.4 (n=33) ve
%12.1 (n=14)]. Finalde benign tanı alan toplam 58 (%50)
hasta mevcuttu. Bu hasta grubu içerisinde en çok nedeni inflamasyon/
taşa bağlı yalancı görünüm ve papil adenomu oluşturmaktaydı
[sırası ile %36.2 (n=42) ve %13.8 (n=16)].
Final tanısı malign olan 58 hastanın 35’inde (%60.3) kesin
tanı operasyon sonucu alınan dokunun histopatolojik değerlendirilmesi
ile teyit edilirken geri kalan 23 hastada tanı
radyolojik görüntüleme ve hastaların kliniğine göre teyit edildi. Opere olan 35 hastanın tanıları sırası ile ampulla vateri
tümörü (n=27), pankreas başı kanseri (n=5), nöroendokrin
tümördü (n=1); 2 hastada ise histolojik örneklemeye göre
malign tanısı konmasına rağmen spesifik kanser tiplendirilmesi
yapılamadı. Malignite tanısı alan 58 hasta içerisinde, 42
hastanın biyopsi sonucu pozitif iken 16 hastada yanlış negatif
idi. Benign tanı alan 58 hastada ise 56 doğru negatif varken 2
olguda hafif displaziye bağlı yanlış pozitif sonuç bulunmaktaydı.
PFB’nin PBT tanısında spesifitesinin oldukça yüksek
(%96.7) ancak sensitivitesinin kısmen düşük olduğu görüldü
(%72.4) (Tablo 2). Spesifik alt kanser tipleri değerlendirildiğinde,
PFB sonucu ampulla vateri karsinomu tanısı alan 33
hastanın 27’sinde pozitif ve 6’sında negatif idi; sensitivitesi
%81.8 idi. Pankreas tümörü tanısı alan 14 hastanın 9’ında sonuç
pozitif ve 5 hastada negatif idi; sensitivitesi %64.3 olarak
ölçüldü (Tablo 2).
Papilin endoskopik görünümüne göre endoskopistin yorumu
değerlendirildiğinde malign tanı olan 58 hastadan 52’sinde tanı doğrulanırken 6 hastada ise negatif yorum bulunmaktaydı.
Endoskopistin yorumunun PBT tanısında sensitivitesi
%89.6 ölçüldü.
Malign ve benign hasta grupları arasında Tablo 1’deki değişkenler
karşılaştırıldığında hastaların demografik özellikleri
arasında fark olmadığı izlendi. Ancak glukoz dışındaki laboratuvar
bulgularının malign hastalarda istatistiksel olarak
daha yüksek düzeylerde olduğu saptandı (p<0.05). Benzer
şekilde AFP dışındaki diğer tümör markırları da malign hasta
grubunda benign hastalara göre belirgin şekilde yüksekti
(Tablo 3). Bu farklılık en belirgin olarak CA-19.9’da saptanırken
(p<0.001), bunu sırası ile CEA (P=0.01) ve CA-125
(P=0.04) izlemekteydi.
Pankreas başı ile ampulla vateri kanseri arasında hastaların
demografik özellikleri ve laboratuvar bulguları değerlendirildiğinde
ise iki kanser grubu arasında tüm değişkenler içerisinde
istatistiksel farkın sadece CA-19.9’da olduğu görüldü
(sırası ile 365U/ml ve 78 U/ml; p=0.01).
Tartışma
Pankreatikobiliyer bölge tümörlerinin tanısı genellikle görüntüleme
yöntemleri ve doku örneklemesinin kombinasyonu
yoluyla konulmaktadır. Manyetik rezonans veya bilgisayarlı
tomografi (BT) gibi görüntüleme yöntemleri lezyon hakkında
fikir verseler de kesin tanıyı teyit edememektedirler (7).
ERCP hem safra yollarının görüntülenmesinde hem de gerekli
doku örneklerinin alınmasına imkan vermektedir. Bu nedenle
günümüzde PBT’nin tanısında önemli rol almaktadır.
Daha da önemlisi ERCP ile kitlesel basıya ya da invazyonuna
ikincil gelişen biliyer obstrüksiyonlarda tedavi edici işlemler
de yapılmaktadır (8). Ek olarak duedonoskopi ile alınan
PFB’nin BT gibi radyolojik görüntüleme yöntemlerine göre
tanısal başarısı daha yüksektir (9). Daha önce yapılan çalışmalarda
PFB’nin PBT tanısında sensitivitesi %21-81.9 ve spesifitesi
%95-100 arasında bildirilmiş olup çalışmamız sonucu
ile bu değerler uyumluydu (10-13).
Papilin endoskopik görünümüne göre endoskopistin yorumunun
malignite tanısında tanısal başarısı PFB’e göre daha
yüksekti (sırası ile %89.6 ve %72.4). Benzer sonuç daha önce
De Oliveira ve ark. tarafından da bildirilmiştir. Bu çalışmada
30 PBT tanısı olan hastanın 26’sında (%87) endoskopik görünüm
olarak malignensi tanısı doğrulanmış ve sensitivesi %87
olarak bildirilmiştir. Aynı çalışmada PFB’nin sensitivitesi ise
daha düşük oranda %65 olarak saptanmıştır (12).
PFB’nin PBT’in alt tiplerindeki tanısal başarısı incelendiğinde
beklenildiği üzere ampulla vateri kanserindeki tanısal etkinliği
pankreas başı kanserine göre daha yüksekti. Ampulla vaterimalignensilerinin büyük çoğunluğunu adenokarsinom oluşturmaktadır
ve insidansı ileri yaşlarda pik yapmaktadır. Epitelyal
malignensilerin yaklaşık %1’ni ve tüm gastrointestinal
malignensilerinin de yaklaşık %5’ini oluşturmaktadır. Anatomik
yerleşim yeri özelliklerinden dolayı erken belirti verdiklerinden
dolayı pankreas başı kanserinin aksine prognozu
daha iyidir ve tanı anında hastaların büyük çoğunluğunda
tümör cerrahi olarak çıkarılabilmektedir (14). Ampulla vateri
tümörü dahil PBT’inde standart pankreatikoduodenektomi
tedavi şekli olarak kabul edilmekle beraber günümüzde
pilor koruyucu pankreatikoduodenektomi genel prosedür
haline gelmeye başlamıştır (15). Bizim serimizde de literatür
ile uyumlu olarak hastaların büyük çoğunluğu 60 yaş üzerindeydi
ve bu hastaların %81.9’unun operasyona uygun olduğu
gözlendi.
Pankreas başı kanseri tüm kanserler içerisinde en sık görülen
dördüncü kanserdir. Tüm pankreas kanserlerinin yarısından
fazlası pankreas başında meydana gelmektedir. Histolojik
olarak pankreas kanserlerinin %90’ından fazlasını duktal
hücrelerden kaynaklanan adenokarsinomlar oluşturmaktadır.
Ampulla vateri kanseri gibi ileri yaşlarda daha sık gözlenmekte
olup prognozu daha kötüdür (16,17).
Çalışmamız sonucunda benign ve malign tanısı olan hastalar
arasında karaciğer biyokimyasal testleri ve AFP dışındaki
tümör markırları arasında anlamlı fark saptandı. Bu laboratuvar
değerlerindeki yükseklik daha önce de bildirilmiş olup
muhtemel olarak maligniteye bağlı bulguların daha şiddetli bir tabloya neden olmasından kaynaklı olabileceği öne sürülmüştür
(18). Ek olarak CEA, CA-19.9 ve CA-125 gibi tümör
markırlarının pankreatikobiliyer bölgedeki malign tümörlerin
benign lezyonlardan ayırımında kullanılabileceği birçok
çalışmada gösterilmiş olup çalışmamız sonucu da bu verileri
desteklemektedir (18-20).
Pankreas başı kanseri ve ampulla vateri kanseri olan hastalar
arasında sadece CA-19.9 değeri anlamlı olarak farklıydı.
CA-19.9 glikoprotein yapıda olup çeşitli epitelyal kanserlerin
yanı sıra normal pankreas ve safra kanalında da salgılanmaktadır.
İlk olarak 1979 yılında Koprowski tarafından tanımlanmış
olup günümüzde pankreatikobiliyer bölge malignensiler
için yararlı bir tümör markırı olarak kullanılmaktadır (21).
Ancak maligniteler dışında safra yollarının benign hastalıklarında
da serum kansantrasyonu yükselebilmesi bu markırın
kullanımında en önemli dezavantajdır (18,19). Literatürde CA-19.9’un pankreas kanseri ayırıcı tanısında belirteç olarak
veya PBT’inde prognostik faktör olarak kullanılabileceğini
gösteren birçok çalışmalar bildirilmiştir (19,20,22). Prognozu
farklı olan bu 2 kanserin ayırımında kullanılabileceğini gösteren
benzer çalışma Böttger ve ark. tarafından bildirilmiştir.
Çalışmamız sonucuna paralel şekilde bu çalışmada CA-19.9
değeri pankreas başı kanseri olan hastalarda diğer PBT’lere
göre anlamlı olarak daha yüksek düzeyde olduğu ve daha iyi
sensitiviteye sahip olduğu saptanmıştır (23).
Sonuç olarak, periampuller bölge tümörlerinin ayırıcı tanısında
duedenoskop eşliğinde gerçekleştirilen PFB oldukça
yararlı bir yöntemdir. Ek olarak malign hastaların ayırımında
papilin endoskopi görünümünün değerlendirilmesi ve tümör
markırlarının kullanımı ile bu yöntemim etkinliği daha da
arttırılabilir.
Kaynaklar
1. Uomo G. Periampullary carcinoma: some important news in histopathology.
JOP 2014;15:213-5.
2. Berberat PO, Kunzli BM, Gubinas A, et al. An audit of outcomes of a
series of periampullary carcinomas. Eur J Surg Oncol 2009;35:187-91.
3. Beger HG, Treitschke F, Gansauge F, et al. Tumor of the ampulla of
Vater: Experience with local or radical resection in 171 consecutively
treated patients. Arch Surg 1999;134:526-32.
4. Hutchins R, Williamson RCN. Periampullary Cancer. Medicine.
2003;31(3): 126-7.
5. Leese T, Neoptolemos JP, West KP, et al. Tumours and pseudotumours
of the region of the ampulla of Vater: an endoscopic, clinical and pathological
study. Gut 1986;27:1186-92.
6. Warshaw AL. Implications of peritoneal cytology for staging early pancreatic
cancer. Am J Surg 1991;161:26-9.
7. Barish MA, Yucel EK, Ferrucci JT. Magnetic resonance cholangiopancreatography.
N Engl J Med 1999;341:258-64.
8. Cohen S, Bacon BR, Berlin JA, et al. National Institutes of Health Stateof-
the-Science Conference Statement: ERCP for diagnosis and therapy,
January 14-16, 2002. Gastrointest Endosc 2002;56:803-9.
9. Griffanti-Bartoli F, Arnone GB, Ceppa P, et al. Malignant tumors in the
head of the pancreas and the periampullary region. Diagnostic and prognostic
aspects. Anticancer Res. 1994;14:657-66.
10. Sugiyama M, Atomi Y, Wada N, et al. Endoscopic transpapillary bile
duct biopsy without sphincterotomy for diagnosing biliary strictures: a
prospective comparative study with bile and brush cytology. Am J Gastroenterol
1996;91:465-7.
11. Pugliese V, Conio M, Nicolò G, et al. Endoscopic retrograde forceps biopsy
and brush cytology of biliary strictures: a prospective study. Gastrointest
Endosc 1995;42:520-6.
12. DeOliveira ML, Triviño T, de Jesus Lopes Filho G. Carcinoma of the
papilla of Vater: are endoscopic appearance and endoscopic biopsy discordant?
J Gastrointest Surg 2006;10:1140-3. 13. Menzel J, Poremba C, Dietl KH, et al. Tumors of the papilla of Vater--inadequate
diagnostic impact of endoscopic forseps biopsies taken prior
to and following sphincterotomy. Ann Oncol 1999;10:1227-31.
14. Ross WA, Bismar MM. Evaluation and management of periampullary
tumors. Curr Gastroenterol Rep 2004;6:362-70.
15. Sakorafas GH, Friess H, Balsiger BM, et al. Problems of reconstruction
during pancreatoduodenectomy. Dig Surg 2001;18:363-9.
16. Schima W, Ba-Ssalamah A, Kolblinger C, et al. Pancreatic adenocarcinoma.
Eur Radiol 2007;17:638-49.
17. Jemal A, Siegel R, Ward E, et al. Cancer statistics, CA Cancer J Clin
2008;58:71-96.
18. Kuzu UB, Ödemiş B, Turhan N, et al. The diagnostic value of brush cytology
alone and in combination with tumor markers in pancreaticobiliary
strictures. Gastroenterol Res Pract 2015;2015:580254.
19. Cwik G, Wallner G, Skoczylas T, et al. Cancer antigens 19-9 and 125
in the differential diagnosis of pancreatic mass lesions. Arch Surg
2006;141:968-74.
20. Morris-Stiff G, Teli M, Jardine N, Puntis MC. CA19-9 antigen levels can
distinguish between benign and malignant pancreaticobiliary disease.
Hepatobiliary Pancreat Dis Int 2009;8:620-6.
21. Koprowski H, Steplewski Z, Mitchell K, et al. Colorectal carcinoma antigens
detected by hybridoma antibodies. Somatic Cell Genet 1979;5:957-
71.
22. Alexakis N, Gomatos IP, Sbarounis S, et al. High serum CA 19-9 but not
tumor size should select patients for staging laparoscopy in radiological
resectable pancreas head and peri-ampullary cancer. Eur J Surg Oncol
2015;41:265-9.
23. Böttger T, Hassdenteufel A, Boddin J, et al. Value of the CA 19-9 tumor
marker in differential diagnosis of space-occupying lesions in the head
of the pancreas. Chirurg 1996;67:1007-11