Nisan 2017 / (25 - 1)
Polikistik over sendromlu kadınlarda, Roma III teşhis kriterlerine göre fonksiyonel dispepsi sıklığı
Yazarlar
Erol ÇAKMAK1, Fettah ACIBUCU2
Kurumlar
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Gastroenteroloji Bilim Dalı, Sivas
Sivas Numune Hastanesi, 2Endokrinoloji Kliniği, Sivas
Özet
Giriş ve Amaç: Polikistik over sendromu reprodüktif çağdaki kadınlarda en
sık görülen endokrin hastalıktır. Fonksiyonel dispepsi, genel popülasyonda yaygın görülen organik neden olmaksızın dispeptik semptomların eşlik
ettiği fonksiyonel gastrointestinal bozukluktur. Daha önceki çalışmalarda
polikistik over sendromlu hastalarda fonksiyonel dispepsi sıklığı ve aralarındaki ilişki araştırılmamıştır. Biz bu çalışmada polikistik over sendromlu
hastalarda fonksiyonel dispepsi sıklığını ve aralarındaki ilişkiyi araştırmayı
amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamız prospektif olarak planlandı ve
reprodüktif çağdaki 73 polikistik over sendromlu hasta ve 67 sağlıklı kontrol
denek alındı. Bu deneklerin gastrointestinal semptomları anketle saptandı.
Deneklerin boy, kilo değerleri kayıt edildi ve serum açlık glukoz, insülin,
kortizol, prolaktin, troid uyarıcı hormon, folikül uyarıcı hormon, luteinleştirici hormon, total testosteron, dehidroepiandrosteron sülfat düzeylerine bakıldı. Deneklerin insülin direnci ve vücut kitle indeksi değerleri hesaplandı.
Bulgular: Çalışmaya alınan polikistik over sendromu ve sağlıklı kontrol grubu arasında yaş açısından anlamlı fark bulunamadı (22.1±4.1 vs. 23.5±5.1
yıl,sırasıyla p > 0.05). Gruplar serum total testosteron, dehidroepiandrosteron sülfat ve luteinleştirici hormon düzeyleri açısından karşılaştırıldığında
aradaki fark önemli bulundu (p=0.001, p=0.001, p= 0.038, sırasıyla). Polikistik over sendromlu 73 hastanın 38’inde (%52.1) ve kontrol grubunda
67 deneğin 16’sında (%23.9) fonksiyonel dispepsi mevcut idi. Fonksiyonel
dispepsi sıklığı polikistik over sendromu hastalarında sağlıklı kontrol deneklerden daha yüksek bulundu (p=0,006). Fonksiyonel dispepsisi olan polikistik over sendromlu hastalar, fonksiyonel dispepsi subgrupları açısından
karşılaştırıldığında postprandiyal distres sendromu sağlıklı kontrol grubuna
kıyasla sık (p<0.05) iken epigastrik ağrı sendromu için sağlıklı kontrol grubu ile arasında istatistiksel fark yok idi (p>0.05). Polikistik over sendromu
hastalarında vücut kitle indeksi, serum açlık kan glukozu, insülin, kortizol,
prolaktin, troid uyarıcı hormon, folikül uyarıcı hormon ve insülin direnci
indeksi sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldığında aralarında fark bulunamadı (p>0.05). Sonuç: Polikistik over sendromlu hastalarda, fonksiyonel
dispepsi ve dispepsi subgrubu olan postprandial distress sendromu sıklığı
sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldığında yüksek saptandı. Polikistik over
sendromlu hastalarda, fonksiyonel dispepsi ve subgrubu olan postprandial distress sendromun sık görülmesinin hiperandojenizm ile ilişkili olduğu
düşünüldü
Anahtar Kelimeler
Dispepsi, polikistik over sendromu, postprandiyal distres sendromu, epigastrik ağrı sendromu
Giriş
Polikistik over sendromu (PKOS) reprodüktif yaştaki kadınlarda sık görülen irregüler menses, hiperandrojenizm ve polikisitik overler ile karekterize endokrin bir bozukluktur. PKOS
teşhisde kullanılan kriterlere ve coğrafi bölgelere göre sıklığı %6-25 oranında değişkenlik gösterir (1). PKOS teşhisinde en
sık Rotterdam kriterleri kullanılır. Bu kritere göre aşırı androjen ve ilişkili bozukluklar dışlandıktan sonra klinik ve/veya
biyokimyasal hiperandrojenizm, ovulatuvar disfonksiyon ve ultrasonografik polikistik over morfolojisi kriterlerinden en
az ikisinin olması ile tanı konulur (1,2). PKOS’u dislipidemi,
insülin rezistansı, yağlı karaciğer, infertilite, metabolik sendrom, kardiyovasküler hastalıklar gibi metabolik bozukluklara
yol açan heterojen bir hastalıktır. PKOS, obezite ve diabetes
mellitus hastalarında oldukça sık görülür. Obezite şiddetinin
artışı ile PKOS sıklığı artar ve bu hastalarda kilo kaybı ile birlikte hastalığın şiddetinde azalma olur (2,3).
Fonksiyonel dispepsi (FD) de PKOS hastalığı gibi toplumda
yaygın görülen bir hastalıktır. Bu hastalık coğrafi değişkenlik
göstermekle birlikte genel popülasyonda sıklığı %20-40’dır
(4). Bu hastalıkta risk faktörlerinin başında psikolojik rahatsızlıklar, yaşam tarzı alışkanlıkları, kötü sosyoekonomik
durum, sigara, aşırı kafein tüketimi ve non-steroidal anti-inflammatuvar ilaç kullanımı yer alır (4,5). Roma III kritelerine
göre FD hastalarında postprandial doygunluk, erken doyma,
epigastrik ağrı ve epigastrik yanma en sık görülen semptomlardır. Fonksiyonel dispepsi teşhisi için yapısal nedenlerin
dışlanması için üst gastrointestinal endoskopi yapılması gerekir (5). Roma III kritelerine göre FD semptomları postprandiyal distres sendromu (PDS) ve epigastrik ağrı sendromu (EAS) olmak üzere iki subgrup olarak kategorize edilir.
Gastrointestinal sistemin diğer fonksiyonel bozuklukları olan
gastroözofageal reflü ve irratabl barsak sendromu ile FD örtüşebilir (5,6).
Günümüzde PKOS ve FD genel popülasyonda oldukça yaygın görülen bozukluklardır. Literatürde PKOS’lu hastalarda
FD sıklığı ile ilgili herhangi bir çalışma yok idi. Amacımız
PKOS’lu hastalarda FD sıklığını araştırmak ve aralarındaki
ilişkiyi değerlendirmek idi.
Olgu
Bu prospektif çalışmamız, PKOS’lu hastalarda FD sıklığını
araştıran literatürdeki ilk çalışmadır. Çalışmamızda FD sıklı-
ğı, PKOS’lu hastalarda %53 iken sağlıklı kontrol deneklerde
%28.4 saptandı. Türk toplumunda normal popülasyonda yapılan çalışmada FD sıklığı %31-35 idi ve çalışmamızda sağlıklı kontrol deneklerde literatüre benzer sıklıkta bulundu (11).
Roma III kriterine göre yapılan çalışmalarda FD coğrafi farklı-
lar göstermekle birlikte sıklığı yaklaşık %5-40 arasında değişir
(12). Dünyada son on yılda özellikle gençlerde ve bayanlarda
FD sıklığı artmaktadır (13). Bu hastalık yaşamı tehdit eden ve
mortaliteye neden olan bir hastalık değildir. Bununla birlikte,
FD sağlıklı yaşam kalitesini azaltır ve sağlık sistemi üzerine
yüksek maliyetlere neden olur. Ayrıca FD hastalarında semptomların şiddetine bağlı olarak günlük aktivelerin ve yaşam
kaliteleri azalır (14,15). Bu hastalığın patofizyolojisi tam olarak anlaşılmamasına rağmen gastrik motilite bozuklukları,
visseral hipersensivite, genetik, Helicobacter pylori, gastrik
asid sekresyon artışı ve postinfeksiyöz gibi multifaktöriyel nedenlerin rol aldığı düşünülmektedir (16). Roma III kriterlerine göre FD subgrupları olan postprandiyal distres sendromu (PDS) ve epigastrik ağrı sendromu (EAS) için patogenezis ve tedavi yaklaşımları farklılık gösterir. PDS patogenezisi
için varsayılan ana mekanizma gecikmiş gastrik boşalma iken
EAS için visseral hipersensivitedir. Fonksiyonel dispepside
gecikmiş gastrik boşalmanın semptomları postprandial doygunluk, erken doyma, bulantı ve kusma iken visseral hipersensivitenin semptomu ise en sık epigastrik ağrı ve yanmadır.
Ayrıca FD subgrupların tedavi yaklaşımları farklılık gösterir.
PDS’lu hastalarda tedavide prokinetik ajanlar tercih edilirken
EAS’da ise trisiklik antidepresan ilaçlar tercih edilir (17-19).
Fonksiyonel dispepside altta yatan birçok mekanizma düşü-
nülmesine karşı ana mekanizma gecikmiş gastrik boşalmadır.
Yapılan çalışmalarda bu mekanizmanın fonksiyonel dispepsili hastalarda sıklığı %50-60’a kadar ulaşır (17,18). Kadınlarda FD’nin sık görülmesinin kesin nedeni bilinmemekle birlikte yapılan çalışmalarda gecikmiş gastrik boşalma, visseral
uyaranlara karşı ağrı algılama fizyolojisindeki farklılıklar ve
kadın seks hormonal değişiklere bağlı olabileceği düşünülmektedir (19-21).
Fonksiyonel gastrointestinal bozukluklardan irritabl barsak
sendromu (İBS), gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH) ile
VKİ arasında pozitif korelasyon olduğu bilinmektedir. Ancak
FD ile VKİ arasındaki ilişki tartışmalıdır. Yapılan geniş çaplı
çalışmalarda FD ile VKİ indeksi arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Ancak subgrup analizlerde morbid obez kadınlarda
FD daha sık olduğu görülmüştür (18,22). Çalışmamızda FD
ile VKİ arasında istatistiksel anlamlı fark bulunamadı. Ancak
hasta sayısı yeterli olmadığından morbid obezler ile FD sıklığı
arasındaki ilişki değerlendirilemedi.
Polikistik over sendromu üreme çağındaki kadınlarda gö-
rülen en sık hormonal bozukluktur. Bu sendromda hiperandrojenizm ve insülin rezistansı oldukça sık görülür. Aşırı
androjen yapımı hiperinsülinemi ve insülin rezistansını artırır (23). Obez hastalarda insülin direnci ve hiperandrojenism normal bireylere oranla yüksektir (24). Ayrıca kronik
hiperandrojenizm gıda alımını arttırarak hem obezite hem
de fonksiyonel dispepsi sıklığı artışına neden olur (25). Çalışmamızda PKOS’lu hastalarda insülin direnci sağlıklı kontrol deneklere göre yüksekti fakat aralarında istatistiksel fark
bulunamadı.
Son zamanlarda PKOS’da çeşitli gastrointestinal hormonların
gastrointestinal motilite üzerine etkisi ile ilgili araştırmalar
artmıştır. Gastrointestinal hormonlardan özellikle ghrelin ve
incretin gecikmiş gastrik boşalması mekanizmasında zıt etki
gösterirler. Ghrelin hormonu gastrik boşalmayı hızlandırır
fakat incretin hormonları gastrik boşalmayı yavaşlatır (25).
Ghrelin hormonu mide fundusu P/D1 ve pankreas epsilon
hücreleri tarafından salınır iştahı artırır ve gastrointestinal
motiliteyi aktive eder. İncretin hormonları Glukagon benzeri
peptid glukagon benzeri peptit-1 (GLP-1) ve gastrik inhibitör
polipeptit (GIP) oluşur. Glukagon benzeri peptit ince barsak
ve kolonda bulunan L hücreleri tarafından salınır. Bu hormon insülin sekresyonu etkinliğini arttırır ve gastrointestinal
motiliteyi yavaşlatır. Gastrik inhibitör polipeptit duodenum
ve jejenum K hücrelerinden salınır. Bu hormon karbonhidrat
ve yağ metabolizmasını etkiler ve gastrik motiliteyi yavaşlatır (25,26). Vrbikova ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada GIP
seviyesi PKOS’lu hastalarda kontrol grubuna kıyasla daha
yüksek bulunmuştur (27). Lin ve arkadaşları, GLP-1 seviyesi
PKOS’lu hastalarda kontrol grubu ile karşılaştırdığında daha
yüksek olduğunu saptamıştır. Ayrıca bu çalışmada obez ve
zayıf PKOS’lular arasında GLP-1 seviyesi açısından anlamlı
fark saptanmamıştır. Bu çalışmanın sonucu VKİ bağımsız
PKOS hastalarında GLP-1 seviyesinde artış olduğunu ortaya çıkarmıştır (28). Ghrelin seviyesi ile obezite ve insülin
rezistansı arasında negatif korelasyon mevcuttur. Yapılan çalışmada PKOS hastalarında kilo kaybı birlikte açlık ghrelin
düzeyinde artış olduğu bulunmuştur (29). Bazı çalışmalarda PKOS hastalarında androjen fazlalığının ghrelin düzeyini azaltdığı saptanmıştır (30, 31). Panidis ve arkadaşlarının
yaptığı çalışmada hirsutizm ve ghrelin seviyesi arasında zıt
korelasyon bulunmuştur. Aşırı androgen ve hiperinsulinizm,
PKOS hastalarında ghrelin seviyelerini azaltıcı etki gösterir
(32,33). Sonuçta yapılan çalışmalarda PKOS hastalarında ghrelin azalırken, GLP-1 ve GIP’de ise artış olmaktadır.
Çalışmamızda olduğu gibi PKOS hastalarında normal popü-
lasyona göre FD sıklığının artış nedeni, FD patogenezisinde
ana rol oynayan ve PDS alt grubunda semptomlardan sorumlu olan gecikmiş gastrik boşalmaya bağlı olabileceğini düşündürdü. Bunun nedeni PKOS hastalarında androjen artışı ile
birlikte ghrelin seviyesi azalırken GLP-1 ve GIP’in artması ve
buna bağlı gastrik boşalmanın yavaşlaması olabilir. Ayrıca bu
durum hiperandrojenizmin, gastrointestinal hormonlar üzerinde gastrik motiliteyi yavaşlatıcı etkisine bağlı olabilir. Bu
nedenle PKOS hastalarında androjen hormonlarının yüksek
olması hiperandrojenizm ile FD sıklığının artışı arasındaki
ilişkiyi göstermektedir.
Çalışmamız literatüre yeni bilgiler sağlamasına rağmen sı-
nırlayıcı yanları mevcut idi. Çalışmamız prospektif çalışma
olmasına rağmen denek sayısı yeterli olmadığından hiperandrojenizm ile FD’nin subgrupları arasındaki ilişki değerlendirilemedi. Bu nedenle daha geniş sayılı deneklerle yapılan
çalışmalara gereksinim vardır. Ayrıca PKOS’lu fonksiyonel dispepsisi olan hastalarda hiperandrojenizm ile gastrointestinal hormonlar olan ghrelin ve incretin hormon düzeyleri
arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalara ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak, FD sıklığı PKOS hastalarında normal popü-
lasyona göre oldukça fazladır. PKOS hastalarında FD subgrubları açısından değerlendirildiğinde PDS sıklığı normal
popülasyona oranla daha sık görülürken diğer subgrup olan
EAS’da anlamlı farklılık yok idi. Bunun nedeni olarak hiperandrojenizmin gastrointestinal hormonlar aracılığıyla gastrik boşalmayı geciktirmesi olduğunu düşündük. Bu nedenle
PKOS hastalarının FD ve subgrup olan PDS açısından dikkatli değerlendirilmesi gereklidir. Ayrıca bu bulgular FD ve diğer
fonksiyonel gastrointestinal bozuklukların patofizyolojisinde
cinsiyet ve hiperandrojenizmin etkilerini gelecek araştırmalar
aracılığı ile daha fazla aydınlatabilir.
Gereç ve Yöntem
Ekim 2015 ile Mart 2016 tarihleri arasında Sivas Numune
Hastanesinde teşhisi konulan reprodüktif yaştaki (age: 15-
49) 73 PKOS’lu ve yaş-vücut kitle indeksi (VKİ) eşleştirilmiş
67 sağlıklı kontrol kadın çalışmaya dahil edildi. Deneklerde
PKOS teşhisi 2003 Rotterdam kriterlerine göre; oligo veya
anovulasyon, klinik ve/veya biyokimyasal hiperandrojenizm
bulguları, ultrasonografik muayenede polikistik overler saptanması koşullarından ikisini karşılaması durumunda konuldu. Ayrıca bu hastalardan konjenital adrenal hiperplazi,
Cushing sendromu, androjen salgılayan tümör, idiyopatik
hirsutizm, hiperprolaktinoma olan hastalar çalışmaya dahil
edilmedi (7). Kontrol denekleri, düzenli menstrüel siklusu
olan ve aşırı androjen bulguları olmayan sağlıklı kadınlardan
oluşturuldu. Diabetes mellitus, kanser, troid, respiratuvar,
karaciğer, böbrek hastalıklar, otoimmün bozuklukları olanlar
ve oral kontraseptif ilaç kullananlar çalışma dışı bırakıldı.
Deneklerin yaş, boy ve kilo gibi demografik bilgileri kayıt
edildi. VKİ vücut ağırlığının boyun karesine bölünerek (kg/
m2) hesaplandı. Tüm deneklerin klinik ve biyokimyasal olarak hiperandrojenizm bulguları değerlendirildi. Klinik
hiperandrojenizm hirsutizm, akne, androjenik alopesi ve virilizasyon olarak kabul edildi. Ferriman-Gallwey skoru sekizden daha fazla olanların hirsutizmi var olarak kabul edildi.
Biyokimyasal hiperandrojenizm ise androjenlerin yüksekliği
olarak tanımlandı (3). Tüm deneklerin 6-10 MHz sıklığında
transducer (Aplio 300, Toshiba, Japan) kullanılarak abdominal ultrasonografisi yapıldı. Ultrasonografide herbir overde
2-9 mm çapında 12 veya daha fazla foliküllerin bulunması,
ve/veya ovarian volümün 10 mL fazla olması polikistik over
olarak kabul edildi (7). Hastalardan siklusun 3-5 gününde
gece (>10 saat) açlıktan sonra folikül uyarıcı hormon (FSH),
luteinleştirici hormon (LH), total testosteron, dehidroepiandrosteron sülfat (DHEAS), prolaktin, kortizol, troid uyarıcı
hormon (TSH), açlık kan şekeri ve insülin seviyeleri çalışıldı.
Hastaların insülin rezistansı için (açlık insülin µU/µL) × (açlık
kan şekeri mg/dL) / 450 formülü kullanılarak homeostasis
model assessment of insülin resistance (HOMA-IR) değerleri
hesaplandı (8).
Çalışmamız Helsinki Deklarasyon prensiplerine uygun olarak
yapılmış, ilgili hastanelerin etik kurullarından onay alınmış ve
çalışmaya katılan hastalardan bilgilendirilmiş olur alınmıştır.
Çalışma Protokolü
Çalışmaya reprodüktif yaştaki kadınlardan Roma III kriterlerine uygun normal büyüklükteki yemekten sonra meydana
gelen rahatsız edici postprandial doygunluk, erken doyma,
epigastrik ağrı veya epigastrik yanma gibi semptomlardan bir
veya daha fazlasına son 3 ayda sahip olan ve semptomları tanıdan 6 ay öncesinde başlayan hastalar çalışmaya dahil edildi.
Ayrıca yapılan üst endoskopik muayenede organik bozuklu-
ğu olan denekler çalışmaya alınmadı. Ayrıca reprodüktif yaş-
taki kadınlardan FD olan denekler, FD subgrubları arasındaki
farklılıkları değerlendirebilmek için Roma III kriterlerine göre
PDS ve EAS olmak üzere iki subgrupta kategorize edildi. PDS
için sıradan ölçekli yemeklerden sonra postprandial doygunluk veya düzenli yemek bitimine engel erken doyma semptomları en az birisi olan denekler dahil edildi. Diğer subgrup
EAS için epigastrik ağrı veya epigastrik yanma şikayeti olan
denekler dahil edildi (9).
PKOS ve kontrol denek grubuna önceki çalışmalarda kullanı-
lan visual analog scale (VAS) kullanılarak mide belirtileri ile
ilgili anket doldurmaları istendi. Bu ankette, deneklere 0-100
mm VAS üzerinde 0 mm ‘’semptom yok’’ ve 100 mm ‘’şiddetli
semptom’’ olmak üzere postprandial doygunluk, erken doyma, epigastrik ağrı ve epigastrik yanma mide belirtilerinin şiddetini skorlaması istendi. Deneklerden bu skalada skoru 30 ve
üzeri olanlar için semptomlar anlamlı olarak kabul edildi (10).
Biyokimyasal Analiz
Tüm katılımcılardan gece açlıktan sonra sabah 08:00 ve 09:00
arasında açlık kan glukozu (mg/dL), insülin (µU/mL), TSH (µIU/mL), FSH ve LH (mIU/mL), prolaktin (ng/mL), kortizol (µg/dL), total testosteron (ng/dL) ve DHEAS (µg/dL) için
venöz kan numuneleri alındı. Serum FSH, LH, total testosteron, prolaktin, DHEAS and TSH seviyeleri immun Beckman
Coulter DxI 800 analizör ayraçlar kullanılarak immunoassay
ile ölçüldü.
İstatistiksel Analiz
Çalışmamızdan elde edilen veriler SSPS (veri 22.0) programı-
na yüklenerek verilerin değerlendirilmesinde bağımsız gruplarda iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi, Varyans
Analizi, Tukey testi ve Ki-Kare testi kullanıldı. Tüm analizler
için p değerinin <0.05 olması anlamlı kabul edildi. İstatistiksel analizler SPSS version 22 software (SPSS Inc.,Chicago, IL,
USA) kullanılarak yapıldı.
Bulgular
Bu çalışmaya; 73 PKOS’lu ve 67 sağlıklı kontrol olmak üzere
toplam 140 kadın denek alındı. Deneklerin, demografik ve
biyokimyasal özellikleri Tablo 1’de sunulmuştur. PKOS ve
sağlıklı kontrol denekleri arasında yaş açısından istatistiksel
olarak anlamlı fark yok idi (sırasıyla 22.1±4.1 vs. 23.5±5.1
yaş p > 0.05). Çalışmada PKOS’lu hastalarda sağlıklı kontrol
grubuna kıyasla VKİ yüksek fakat istatistiksel olarak anlamlı
fark bulunmadı (24.6±4.9 vs. 23.1±3.2 sırasıyla, p > 0.05).
PKOS’lu hastalarda, sağlıklı kontrol deneklere göre serum kan
şekeri, insülin, kortizol, prolaktin, TSH, FSH ve HOMA-IR
indeksi yüksek olmasına rağmen aralarında istatistiksel fark
yok idi (p>0.05). PKOS’lu hastalar ve sağlıklı kontrol grubu denekler serum total testosteron (sırasıyla, 37.7±21.4 vs.
25.4±11.1), DHEAS (sırasıyla 433.8±166.3 vs. 269.5±95.9)
ve LH (sırasıyla 7.39±4.3 vs. 6.06±2.8) düzeyleri açısından karşılaştırıldığında aradaki fark önemli bulundu (sırasıyla, p:
0.001. p: 0.001, p: 0.038 ) (Tablo 1).
PKOS’lu hastalarda 73 hastanın 38’inde (%52.1) ve sağlıklı
kontrol grubunda ise 67 deneğin 16’sında (%23.9) FD mevcut idi. PKOS’lu hastalarda FD sıklığı sağlıklı kontrol grubuna
kıyasla istatistiksel olarak oldukça yüksek bulundu (p<0.01).
PKOS’lu hastalar FD subgrupları açısından karşılaştırıldı-
ğında PDS sıklığı sağlıklı kontrol grubuna göre istatistiksel
olarak yüksek (p<0.05) iken EAS sıklığı sağlıklı kontrol grubuna göre yüksek ancak aralarında istatistiksel fark yok idi
(p>0.05) (Tablo 2).
Tartışma
Bu prospektif çalışmamız, PKOS’lu hastalarda FD sıklığını
araştıran literatürdeki ilk çalışmadır. Çalışmamızda FD sıklı-
ğı, PKOS’lu hastalarda %53 iken sağlıklı kontrol deneklerde
%28.4 saptandı. Türk toplumunda normal popülasyonda yapılan çalışmada FD sıklığı %31-35 idi ve çalışmamızda sağlıklı kontrol deneklerde literatüre benzer sıklıkta bulundu (11).
Roma III kriterine göre yapılan çalışmalarda FD coğrafi farklı-
lar göstermekle birlikte sıklığı yaklaşık %5-40 arasında değişir
(12). Dünyada son on yılda özellikle gençlerde ve bayanlarda
FD sıklığı artmaktadır (13). Bu hastalık yaşamı tehdit eden ve
mortaliteye neden olan bir hastalık değildir. Bununla birlikte,
FD sağlıklı yaşam kalitesini azaltır ve sağlık sistemi üzerine
yüksek maliyetlere neden olur. Ayrıca FD hastalarında semptomların şiddetine bağlı olarak günlük aktivelerin ve yaşam
kaliteleri azalır (14,15). Bu hastalığın patofizyolojisi tam olarak anlaşılmamasına rağmen gastrik motilite bozuklukları,
visseral hipersensivite, genetik, Helicobacter pylori, gastrik
asid sekresyon artışı ve postinfeksiyöz gibi multifaktöriyel nedenlerin rol aldığı düşünülmektedir (16). Roma III kriterlerine göre FD subgrupları olan postprandiyal distres sendromu (PDS) ve epigastrik ağrı sendromu (EAS) için patogenezis ve tedavi yaklaşımları farklılık gösterir. PDS patogenezisi
için varsayılan ana mekanizma gecikmiş gastrik boşalma iken
EAS için visseral hipersensivitedir. Fonksiyonel dispepside
gecikmiş gastrik boşalmanın semptomları postprandial doygunluk, erken doyma, bulantı ve kusma iken visseral hipersensivitenin semptomu ise en sık epigastrik ağrı ve yanmadır.
Ayrıca FD subgrupların tedavi yaklaşımları farklılık gösterir.
PDS’lu hastalarda tedavide prokinetik ajanlar tercih edilirken
EAS’da ise trisiklik antidepresan ilaçlar tercih edilir (17-19).
Fonksiyonel dispepside altta yatan birçok mekanizma düşü-
nülmesine karşı ana mekanizma gecikmiş gastrik boşalmadır.
Yapılan çalışmalarda bu mekanizmanın fonksiyonel dispepsili hastalarda sıklığı %50-60’a kadar ulaşır (17,18). Kadınlarda FD’nin sık görülmesinin kesin nedeni bilinmemekle birlikte yapılan çalışmalarda gecikmiş gastrik boşalma, visseral
uyaranlara karşı ağrı algılama fizyolojisindeki farklılıklar ve
kadın seks hormonal değişiklere bağlı olabileceği düşünülmektedir (19-21).
Fonksiyonel gastrointestinal bozukluklardan irritabl barsak
sendromu (İBS), gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH) ile
VKİ arasında pozitif korelasyon olduğu bilinmektedir. Ancak
FD ile VKİ arasındaki ilişki tartışmalıdır. Yapılan geniş çaplı
çalışmalarda FD ile VKİ indeksi arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Ancak subgrup analizlerde morbid obez kadınlarda
FD daha sık olduğu görülmüştür (18,22). Çalışmamızda FD
ile VKİ arasında istatistiksel anlamlı fark bulunamadı. Ancak
hasta sayısı yeterli olmadığından morbid obezler ile FD sıklığı
arasındaki ilişki değerlendirilemedi.
Polikistik over sendromu üreme çağındaki kadınlarda gö-
rülen en sık hormonal bozukluktur. Bu sendromda hiperandrojenizm ve insülin rezistansı oldukça sık görülür. Aşırı
androjen yapımı hiperinsülinemi ve insülin rezistansını artırır (23). Obez hastalarda insülin direnci ve hiperandrojenism normal bireylere oranla yüksektir (24). Ayrıca kronik
hiperandrojenizm gıda alımını arttırarak hem obezite hem
de fonksiyonel dispepsi sıklığı artışına neden olur (25). Çalışmamızda PKOS’lu hastalarda insülin direnci sağlıklı kontrol deneklere göre yüksekti fakat aralarında istatistiksel fark
bulunamadı.
Son zamanlarda PKOS’da çeşitli gastrointestinal hormonların
gastrointestinal motilite üzerine etkisi ile ilgili araştırmalar
artmıştır. Gastrointestinal hormonlardan özellikle ghrelin ve
incretin gecikmiş gastrik boşalması mekanizmasında zıt etki
gösterirler. Ghrelin hormonu gastrik boşalmayı hızlandırır
fakat incretin hormonları gastrik boşalmayı yavaşlatır (25).
Ghrelin hormonu mide fundusu P/D1 ve pankreas epsilon
hücreleri tarafından salınır iştahı artırır ve gastrointestinal
motiliteyi aktive eder. İncretin hormonları Glukagon benzeri
peptid glukagon benzeri peptit-1 (GLP-1) ve gastrik inhibitör
polipeptit (GIP) oluşur. Glukagon benzeri peptit ince barsak
ve kolonda bulunan L hücreleri tarafından salınır. Bu hormon insülin sekresyonu etkinliğini arttırır ve gastrointestinal
motiliteyi yavaşlatır. Gastrik inhibitör polipeptit duodenum
ve jejenum K hücrelerinden salınır. Bu hormon karbonhidrat
ve yağ metabolizmasını etkiler ve gastrik motiliteyi yavaşlatır (25,26). Vrbikova ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada GIP
seviyesi PKOS’lu hastalarda kontrol grubuna kıyasla daha
yüksek bulunmuştur (27). Lin ve arkadaşları, GLP-1 seviyesi
PKOS’lu hastalarda kontrol grubu ile karşılaştırdığında daha
yüksek olduğunu saptamıştır. Ayrıca bu çalışmada obez ve
zayıf PKOS’lular arasında GLP-1 seviyesi açısından anlamlı
fark saptanmamıştır. Bu çalışmanın sonucu VKİ bağımsız
PKOS hastalarında GLP-1 seviyesinde artış olduğunu ortaya çıkarmıştır (28). Ghrelin seviyesi ile obezite ve insülin
rezistansı arasında negatif korelasyon mevcuttur. Yapılan çalışmada PKOS hastalarında kilo kaybı birlikte açlık ghrelin
düzeyinde artış olduğu bulunmuştur (29). Bazı çalışmalarda PKOS hastalarında androjen fazlalığının ghrelin düzeyini azaltdığı saptanmıştır (30, 31). Panidis ve arkadaşlarının
yaptığı çalışmada hirsutizm ve ghrelin seviyesi arasında zıt
korelasyon bulunmuştur. Aşırı androgen ve hiperinsulinizm,
PKOS hastalarında ghrelin seviyelerini azaltıcı etki gösterir
(32,33). Sonuçta yapılan çalışmalarda PKOS hastalarında ghrelin azalırken, GLP-1 ve GIP’de ise artış olmaktadır.
Çalışmamızda olduğu gibi PKOS hastalarında normal popü-
lasyona göre FD sıklığının artış nedeni, FD patogenezisinde
ana rol oynayan ve PDS alt grubunda semptomlardan sorumlu olan gecikmiş gastrik boşalmaya bağlı olabileceğini düşündürdü. Bunun nedeni PKOS hastalarında androjen artışı ile
birlikte ghrelin seviyesi azalırken GLP-1 ve GIP’in artması ve
buna bağlı gastrik boşalmanın yavaşlaması olabilir. Ayrıca bu
durum hiperandrojenizmin, gastrointestinal hormonlar üzerinde gastrik motiliteyi yavaşlatıcı etkisine bağlı olabilir. Bu
nedenle PKOS hastalarında androjen hormonlarının yüksek
olması hiperandrojenizm ile FD sıklığının artışı arasındaki
ilişkiyi göstermektedir.
Çalışmamız literatüre yeni bilgiler sağlamasına rağmen sı-
nırlayıcı yanları mevcut idi. Çalışmamız prospektif çalışma
olmasına rağmen denek sayısı yeterli olmadığından hiperandrojenizm ile FD’nin subgrupları arasındaki ilişki değerlendirilemedi. Bu nedenle daha geniş sayılı deneklerle yapılan
çalışmalara gereksinim vardır. Ayrıca PKOS’lu fonksiyonel dispepsisi olan hastalarda hiperandrojenizm ile gastrointestinal hormonlar olan ghrelin ve incretin hormon düzeyleri
arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalara ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak, FD sıklığı PKOS hastalarında normal popü-
lasyona göre oldukça fazladır. PKOS hastalarında FD subgrubları açısından değerlendirildiğinde PDS sıklığı normal
popülasyona oranla daha sık görülürken diğer subgrup olan
EAS’da anlamlı farklılık yok idi. Bunun nedeni olarak hiperandrojenizmin gastrointestinal hormonlar aracılığıyla gastrik boşalmayı geciktirmesi olduğunu düşündük. Bu nedenle
PKOS hastalarının FD ve subgrup olan PDS açısından dikkatli değerlendirilmesi gereklidir. Ayrıca bu bulgular FD ve diğer
fonksiyonel gastrointestinal bozuklukların patofizyolojisinde
cinsiyet ve hiperandrojenizmin etkilerini gelecek araştırmalar
aracılığı ile daha fazla aydınlatabilir.
Kaynaklar
1. Sirmans SM, Pate KA. Epidemiology, diagnosis, and management of polycystic ovary syndrome. Clin Epidemiol. 2013;18(6):1-13.
2. Setji TL, Brown AJ. Polycystic ovary syndrome: update on diagnosis and
treatment. Am J Med. 2014;127(10):912-9.
3. Trikudanathan S. Polycystic ovarian syndrome. Med Clin North Am.
2015; 99(1):221-35.
4. Mahadeva S, Goh KL. Epidemiology of functional dyspepsia: a global
perspective. World J Gastroenterol. 2006;12(17):2661-6.
5. Tack J, Talley NJ. Functional dyspepsia symptoms, definitions and
validity of the Rome III criteria. Nat Rev Gastroenterol Hepatol.
2013;10(3):134-41.
6. Tack J, Masaoka T, Janssen P. Functional dyspepsia. Curr Opin Gastroenterol. 2011; 27(6): 549-57.
7. Rotterdam ESHRE/ASRM-Sponsored PKOSConsensus Workshop
Group. Revised 2003 consensus on diagnostic criteria and longterm health risks related to polycystic ovary syndrome. Fertil Steril.
2004;81:19–25.
8. Fruzzetti F, Campagna AM, Perini D, Carmina E. Ovarian volume in
normal and hyperandrogenic adolescent women. Fertil Steril. 2015;
104(1): 196-9.
9. Karamanolis GP, Tack J. Current management of functional dyspepsia:
impact of Rome III subdivision. Ann Gastroenterol. 2012;25(2):96-99.
10. Wilder-Smith CH, Li X, Shen L, Cao Y, Ho KY, Wong RK. Dysfunctional endogenous pain modulation in patients with functional dyspepsia.
Neurogastroenterol Motil. 2014; 26(4): 489-98.
11. Saruc M, Ozden N, Turkel N, Ayhan S, Demir MA, Tuzcuoglu I, Akarca
US, Yuceyar H. Functional dyspepsia: relationship between clinical subgroups and Helicobacter pylori status in Western Turkey. Braz J Med
Biol Res. 2003; 36(6): 747-51.
12. Mahadeva S, Ford AC. Clinical and epidemiological differences in functional dyspepsia between the East and the West. Neurogastroenterol
Motil. 2015;. doi: 10.1111/nmo.12657. [Epub ahead of print]
13. Olafsdottir LB, Gudjonsson H, Jonsdottir HH, Thjodleifsson B. Natural
history of functional dyspepsia: a 10-year population-based study. Digestion. 2010;81(1):53-61.
14. El-Serag HB, Talley NJ. Health-related quality of life in functional dyspepsia. Aliment Pharmacol Ther 2003; 18: 387–93.
15. Lacy BE, Weiser KT, Kennedy AT, Crowell MD, Talley NJ. Functional
dyspepsia: the economic impact to patients. Aliment Pharmacol Ther
2013; 38: 170–7. 16. Miwa H, Watari J, Fukui H, Oshima T, Tomita T, Sakurai J, Kondo T,
Matsumoto T. Current understanding of pathogenesis of functional
dyspepsia. J Gastroenterol Hepatol. 2011; 26(3): 53-60.
17. Talley NJ. Functional dyspepsia and the Rome criteria: a success story.
Neurogastroenterol Motil. 2015;27(8):1052-6.
18. Le Pluart D, Sabaté JM, Bouchoucha M, Hercberg S, Benamouzig R,
Julia C. Functional gastrointestinal disorders in 35,447 adults and
their association with body mass index. Aliment Pharmacol Ther.
2015;41(8):758-67.
19. Ford AC, Bercik P, Morgan DG, Bolino C, Pintos-Sanchez MI, Moayyedi
P. The Rome III criteria for the diagnosis of functional dyspepsia in secondary care are not superior to previous definitions. Gastroenterology.
2014;146(4):932-40.
20. Talley NJ, Locke GR, Lahr BD, Zinsmeister AR, Tougas G, Ligozio G,
Rojavin MA, Tack J. Functional dyspepsia, delayed gastric emptying,
and impaired quality of life. Gut. 2006;55(7):933-9.
21. Mayer EA, Naliboff B, Lee O, Munakata J, Chang L. Review article: gender-related differences in functional gastrointestinal disorders. Aliment
Pharmacol Ther. 1999;13 Suppl 2: 65-9.
22. Bouchoucha M, Fysekidis M, Julia C, Airinei G, Catheline JM, Cohen R,
Benamouzig R Body mass index association with functional gastrointestinal disorders: differences between genders. Results from a study in a
tertiary center.J Gastroenterol. 2015 Aug 12. [Epub ahead of print])
23. Diamanti-Kandarakis E, Dunaif A. Insulin resistance and the polycystic
ovary syndrome revisited: an update on mechanisms and implications.
Endocr Rev. 2012;33(6):981-1030.
24. Lim SS, Norman RJ, Davies MJ, Moran LJ. The effect of obesity on polycystic ovary syndrome: a systematic review and meta-analysis. Obes Rev.
2013;14(2):95-109.
25. Ma J, Lin TC, Liu W. Gastrointestinal hormones and polycystic ovary
syndrome. Endocrine. 2014;47(3):668-78.
26. Khoo J, Rayner CK, Feinle-Bisset C, Jones KL, Horowitz M. Gastrointestinal hormonal dysfunction in gastroparesis and functional dyspepsia.
Neurogastroenterol Motil. 2010; 22 (12):1270-8.
27. Vrbikova J, Hill M, Bendlova B, Grimmichova T, Dvorakova K, Vondra
K, Pacini G. Incretin levels in polycystic ovary syndrome. Eur J Endocrinol. 2008;159(2):121-7.
28. Lin T, Li S, Xu H, Zhou H, Feng R, Liu W, Sun Y, Ma J. Gastrointestinal
hormone secretion in women with polycystic ovary syndrome: an observational study. Hum Reprod. 2015;30(11):2639-44. 29. Moran LJ, Noakes M, Clifton PM, Wittert GA, Tomlinson L, Galletly C,
Luscombe ND, Norman RJ. Ghrelin and measures of satiety are altered
in polycystic ovary syndrome but not differentially affected by diet composition. J Clin Endocrinol Metab. 2004;89(7):3337-44.
30. Pagotto U, Gambineri A, Vicennati V, Heiman ML, Tschöp M, Pasquali
RPlasma ghrelin, obesity, and the polycystic ovary syndrome: correlation with insulin resistance and androgen levels. J Clin Endocrinol Metab.
2002;87(12):5625-9.
31. Schöfl C, Horn R, Schill T, Schlösser HW, Müller MJ, Brabant G. Circulating ghrelin levels in patients with polycystic ovary syndrome. J Clin
Endocrinol Metab. 2002; 87(10):4607-10. 32. Repaci A, Gambineri A, Pagotto U, Pasquali R. Ghrelin and reproductive
disorders. Mol Cell Endocrinol. 2011;340(1):70-9.
33. Panidis D, Asteriadis C, Georgopoulos NA, Katsikis I, Zournatzi V, Karkanaki A, Saltamavros AD, Decavalas G, Diamanti-Kandarakis E. Decreased active, total and altered active to total ghrelin ratio in normal weight
women with the more severe form of polycystic ovary syndrome. Eur J
Obstet Gynecol Reprod Biol. 2010;149(2):170-4.