Ağustos 2018 / (26 - 2)
Mallory-Weiss sendromunda tanı, klinik seyir ve endoskopik tedavi
Yazarlar
Muhammet Yener AKPINAR1, Zeki Mesut Yalın KILIÇ2, Erkin ÖZTAŞ3, Volkan GÖKBULUT2, İsmail Hakkı KALKAN2,
Meral AKDOĞAN KAYHAN2, Sabite KAÇAR2, Hale GÖKCAN2, Yasemin ÖZDERİN ÖZİN2, Ertuğrul KAYAÇETİN2
Kurumlar
Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Gastroenteroloji Kliniği, Ankara
Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2Gastroenteroloji Kliniği, Ankara
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, 3Gastroenteroloji Bilim Dalı, Eskişehir
Özet
Giriş ve Amaç: Mallory-Weiss sendromu üst gastrointestinal sistem kanamalarının %1-4 kadarından sorumludur. Çoğu Mallory-Weiss sendromu
spesifik endoskopik tedavi gerektirmeyen bir şekilde hafif kanama ile sey-
reder; bununla beraber bazı olgularda kanama abondan olabilir. Ülser kanamalarından farklı olarak Mallory-Weiss sendromunda endoskopik tedavi
çok iyi standartize edilmemiştir. Biz bu çalışmamızda kendi olgularımızın
demografik özelliklerini, uygulanılan endoskopik tedavileri ve hastaların klinik seyirlerini karşılaştırmayı hedefledik. Gereç ve Yöntem: Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Endoskopi ünitesinde 2010-2017
tarihleri arasında Mallory-Weiss sendromu tanısı almış hastalar retrospektif
olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya toplam 37 hasta (erkek/kadın: 29/8,
yaş ortalaması: 63,4±19,4) dahil edildi. Bu hastaların Mallory-Weiss laserasyonu endoskopi esnasında oluşan hasta sayısı 15 olup hastaların 27 tanesinde aktif kanama belirtisi vardı. Primer hemostaz 25 hastada %92,5 sıklıkta
izlendi. Aktif kanama belirtisi olan hastalara uygulanılan endoskopik tedaviler adrenalin enjeksiyonu, klips uygulaması, heater prob idi. Mallory-Weiss
sendromu oluşumuna göre hastalar iatrojenik Mallory-Weiss sendromu olan
ve olmayan hastalar olarak iki gruba ayrıldı. Hastanede yatış varlığı, eritrosit
süspansiyonu verilme ihtiyacı, aktif kanama belirtisi varlığı, hiatal herni varlığı ve uygulanılan endoskopik tedaviler karşılaştırıldığında bu parametreler
açısından gruplar arasında fark yoktu. Toplam 27 hastaya klips uygulaması
yapılmıştı; bu hastaların 19 tanesine sadece klips uygulanırken 8 tanesine ise
klips ile beraber adrenalin uygulaması yapıldı. Hastalarımızda Mortalite iz-
lenmedi. Sonuç: Mallory-Weiss sendromlu çoğu hasta klinik olarak benign
seyir gösterse de bu hastaların şiddetli kanama ile beraber olacakları akılda
tutulmalıdır. Hemoklipsler tedavide etkin ve güvenli bir endoskopik tedavi
yöntemidir.
Anahtar Kelimeler
Endoskopi, gastrointestinal sistem kanaması, Mallory-Weis sendromu
Giriş
Mallory-Weiss sendromu (MWS) ilk olarak Kenneth Mallory
ve Soma Weiss tarafından tanımlanmış olup zaman içinde
hastalığın özellikleri ve klinik seyri daha iyi anlaşılır hale gelmiştir. Üst gastrointestinal sistem (GİS) kanamalarının %1-4
kadarından sorumlu olan bu hastalıkta kanama gastroözofageal bileşke noktasında lokalize mukozal veya submukozal
laserasyonlardan kaynaklanır (1). Bu laserasyon sıklıkla şiddetli öğürme ve kusma sonrası oluşsa da üst GİS endoskopisine bağlı oluştuğu da bilinmektedir (2). Klinikte kendini daha
çok hafif kanamalarla gösteren bu sendromun tedavisinde
günümüze kadar çok farklı endoskopik teknikler (sklerozan madde enjeksiyonu, hemoklip uygulaması, heater prob ile
koagülasyon, argon plazma koagülasyonu, endoskopik bant
ligasyonu) başarı ile uygulanmıştır (3,4).
Peptik ülser, eroziv mukozal hasar ve varis kanamaları üst
gastrointestinal sistem kanamalarının en sık nedenlerini oluş-
turmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalarla bu hastalıklara
yaklaşım ve uygulanması gereken endoskopik tedaviler daha
standartize hale gelmiştir. Bununla beraber üst GIS kanamasının daha az sıklıkta görülen etiyolojileri için ise yukarda adı
geçen nedenlere kıyasla daha az çalışma yapılmış olup uygulanması gereken endoskopik tedaviler açısından belli bir fikir
birliği yoktur. Biz bu çalışmamızla hastanemizde MWS tanısı
konulan hastaların demografik özelliklerini, klinik seyirlerini
ve uygulanılan endoskopik tedavileri derleyerek kendi klinik
deneyimimizi ortaya koymayı hedefledik.
Olgu
Mallory-Weiss sendromu üst GİS kanama nedenleri arasında
nispeten nadir görülen, sıklıkla da kanamanın hafif olduğu
bir hastalıktır. Mallory-Weiss sendromuna bağlı çoğu kanama kendiliğinden durur ve hastaların çoğunda konservatif
medikal tedavi yeterlidir. Endoskopik tedavi ise aktif kanaması olan veya üst GİS endoskopisinde kanama riski yüksek endoskopik işaretleri (yapışık pıhtı, görünür damar) olan
hastalarda uygulanmaktadır. Endoskopik tedavi yöntemleri
ile çoğu hastada kanama kontrolü sağlanabilinir (5). GİS kanamanın diğer nedenlerine kıyasla mortalitede etkili faktörler
ve ilk başvurudaki risk skorlamaları MWS için çok az çalı-
şılmıştır. Bu sendromda mortalitenin diğer GİS kanama nedenlerine kıyasla çok az olduğu kabul edilse de 93 hastanın
incelendiği bir çalışmada mortalite %9,7 sıklıkta izlenmiştir.
Bu çalışmada ileri yaş, başvuru esnasındaki düşük hemoglobin seviyesi ve melena varlığı mortalite prediktörleri olarak
gösterilmiştir (6). Bizim çalışmamızda hiçbir hastada mortalite izlenmemiş olup yukarda adı geçen mortalite prediktörlerinin hastalarımızda olmayışı bunda etkili olabilir. MWS ile
başvuran hastalarda hangi hastaların hastaneye yatış ihtiyacı
ve yoğun bakım gereksinimi olduğu ile ilgili Lee ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada yüksek Glasgow-Blatchford skoru
olan hastaların tekrar kanama oranları ve eritrosit transfüz-
yonu ihtiyaçları anlamlı olarak daha yüksek izlenmiştir (7).
Mallory-Weiss sendromu tedavisinde farklı bir çok endoskopik tedavi yöntemi kullanılmıştır. Adrenalin enjeksiyonunun
tek başına etkinliğini araştıran çalışmalar tartışmalı sonuçlar
içerir. Primer hemostazda %100?e varan başarı oranları bildirilse de tekrar kanama riski %40?lara kadar ulaşabilmektedir (8,9). Bu nedenle günümüzde adrenalin enjeksiyonu tek
başına artık kullanılmamaktadır. Bizim serimizde de adrenalin enjeksiyonu hemoklips uygulamasına ilave olarak kullanılmıştır. Hemoklips uygulaması ile ilgili birçok çalışma var
olup bu tedavi de etkin ve güvenilir olarak kabul edilir. Huang ve arkadaşlarının yaptıkları prospektif çalışmada hemoklips uygulaması ile primer hemostaz oranı %100 bulunmuş
olup uygulama ile ilgili bir komplikasyona rastlanmamıştır
(10). Bizim çalışmamızda da aktif kanama bulgusu olan tüm
hastalarda ilk tercih edilen tedavi yöntemi hemoklips uygulaması olmuştur ve primer hemostaz oranı %92,5 olarak bulunmuştur. Literatürle uyumlu olarak hemoklips uygulaması
ile ilgili bir komplikasyona da rastlanılmamıştır. Günümüzde
endoskopik band ligasyonu (EBL) MWS tedavisinde yaygın
olarak kullanılmaktadır (11). Cho ve arkadaşlarının yaptıkları prospektif bir çalışmada hemoklips uygulaması ile EBL
arasında kanama kontrolü arasında fark çıkmamıştır ve her
iki yöntemin uygulandığı tüm hastalarda primer hemostaz
sağlanmıştır (12). Buna karşılık Lecleire ve arkadaşlarının
yaptıkları çalışmada ise EBL, primer hemostazı sağlamada
adrenalin enjeksiyonu ile beraber yapılan hemoklips uygulamasından daha başarılı bulunmuştur (13). Sonuç olarak hem
hemoklips uygulaması, hem de EBL, MWS tedavisinde etkin
ve güvenilir metodlar olup hangisinin kullanılacağına lokal
deneyim ve ekipman varlığı ile karar verilebilir.
Mallory-Weis sendromu farklı endikasyonlarla yapılan endoskopik incelemeler esnasında da gelişebilir. Literatürde endoskopik retrograd kolanjiopankreotografi (ERCP), skleroterapi ve mukozal rezeksiyon işlemleri esnasında MWS gelişebilece-
ği gibi parenteral sedasyon almayan hastalarda aşırı öğürmeye
bağlı olarak da MWS görülebilir. Bizim çalışmamızda hastalarımızın önemli bir kısmında MWS rutin endoskopik incelemeler esnasında oluşmuştu. Kliniğimizde parenteral sedasyonun rutin olarak her hastaya uygulanmaması bunda önemli
bir nedendir. Literatürde bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar
sınırlıdır. Shimoda ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada endoskopi esnasında oluşan MWS?lu hastalar ile MWS?na bağlı
GİS kanama ile başvuran hastalar karşılaştırılmış olup gruplar
arasında primer hemostaz, tekrar kanama oranları ve laserasyon uzunluğu arasında fark görülmemiştir. Bununla beraber
eritrosit transfüzyonu olan hastalarla MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran hastalarda diğer gruba göre anlamlı olarak fazla izlenmiştir (14). Bizim çalışmamızda da her iki grup
arasında primer hemostaz ve hastanede yatış dahil karşılaştı-
rılan parametreler açısından anlamlı farklılık izlenmemiştir.
Bununla beraber çalışmamızda primer hemostazın başarısız
olduğu 2 hasta MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran
hastaydı. Hem yukarıda adı geçen çalışma, hem de bizim
çalışmamız endoskopi esnasında oluşan MWS?nun nispeten
hafif bir klinik seyre sahip olabileceğini düşündürmektedir. ve mukozal rezeksiyon işlemleri esnasında MWS gelişebilece-
ği gibi parenteral sedasyon almayan hastalarda aşırı öğürmeye
bağlı olarak da MWS görülebilir. Bizim çalışmamızda hastalarımızın önemli bir kısmında MWS rutin endoskopik incelemeler esnasında oluşmuştu. Kliniğimizde parenteral sedasyonun rutin olarak her hastaya uygulanmaması bunda önemli
bir nedendir. Literatürde bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar
sınırlıdır. Shimoda ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada endoskopi esnasında oluşan MWS?lu hastalar ile MWS?na bağlı
GİS kanama ile başvuran hastalar karşılaştırılmış olup gruplar
arasında primer hemostaz, tekrar kanama oranları ve laserasyon uzunluğu arasında fark görülmemiştir. Bununla beraber
eritrosit transfüzyonu olan hastalarla MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran hastalarda diğer gruba göre anlamlı olarak fazla izlenmiştir (14). Bizim çalışmamızda da her iki grup
arasında primer hemostaz ve hastanede yatış dahil karşılaştı-
rılan parametreler açısından anlamlı farklılık izlenmemiştir.
Bununla beraber çalışmamızda primer hemostazın başarısız
olduğu 2 hasta MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran
hastaydı. Hem yukarıda adı geçen çalışma, hem de bizim
çalışmamız endoskopi esnasında oluşan MWS?nun nispeten
hafif bir klinik seyre sahip olabileceğini düşündürmektedir.ve mukozal rezeksiyon işlemleri esnasında MWS gelişebilece-
ği gibi parenteral sedasyon almayan hastalarda aşırı öğürmeye
bağlı olarak da MWS görülebilir. Bizim çalışmamızda hastalarımızın önemli bir kısmında MWS rutin endoskopik incelemeler esnasında oluşmuştu. Kliniğimizde parenteral sedasyonun rutin olarak her hastaya uygulanmaması bunda önemli
bir nedendir. Literatürde bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar
sınırlıdır. Shimoda ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada endoskopi esnasında oluşan MWS?lu hastalar ile MWS?na bağlı
GİS kanama ile başvuran hastalar karşılaştırılmış olup gruplar
arasında primer hemostaz, tekrar kanama oranları ve laserasyon uzunluğu arasında fark görülmemiştir. Bununla beraber
eritrosit transfüzyonu olan hastalarla MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran hastalarda diğer gruba göre anlamlı olarak fazla izlenmiştir (14). Bizim çalışmamızda da her iki grup
arasında primer hemostaz ve hastanede yatış dahil karşılaştı-
rılan parametreler açısından anlamlı farklılık izlenmemiştir.
Bununla beraber çalışmamızda primer hemostazın başarısız
olduğu 2 hasta MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran
hastaydı. Hem yukarıda adı geçen çalışma, hem de bizim
çalışmamız endoskopi esnasında oluşan MWS?nun nispeten
hafif bir klinik seyre sahip olabileceğini düşündürmektedir. Çalışmamızın bazı eksik noktaları vardır. Bunlardan en
önemlisi retrospektif dizayn olup bu durum hastaların tüm
verilerine (sigara ve alkol alışkanlıkları, kullandıkları antikoagülan ilaçlar gibi) ulaşabilmeyi olanaksız hale getirmiştir. Bu
nedenle ilk başvuru esnasında hastaların vital bulguları ve kanama prezentasyon şekli ile ilgili bilgilerimiz kısıtlayıcıdır. Bu
eksiklik de üst GİS kanamalar için iyi bilinen risk skorlamalarını hastalarımız için kullanmayı olanaksız hale getirmiştir.
Yine MWS için iyi bilinen alkol alımı gibi risk faktörleri de
hasta grubumuzda değerlendirilememiştir. Çalışmamızda bü-
tün MWS tanısı olan hastalara endoskopik tedavi gerekir gibi
bir izlenim ortaya çıkmış olabilir. Hastanemizin üçüncü basamak tersiyer bir hastane olması dış merkezlerden gönderilen
hasta sıklığında artışa yol açmıştır. Bu da kanaması devam
eden hastalarla daha çok karşılaşılmasının ve daha fazla endoskopik tedavi uygulanmasının önemli bir nedenidir. Hiatal
herninin MWS ile beraberliğinin sık olduğu ile ilgili bilgiler
son çalışmalar ile tartışmalı hale gelmiştir. Corral ve arkadaş-
larının yaptıkları bir hiatal herni varlığı MWS olan hastalarla
kontrol grubu arasında farklılık göstermemiştir (15). Bizim
çalışmamızda da bu çalışmayla uyumlu olarak hiatal herni
sıklığı MWS olan hastalarda %13,5 olarak izlenmiştir.
Gereç ve Yöntem
Çalışma Dizaynı ve Hastalar
Çalışma retrospektif olarak dizayn edilmiştir. Türkiye Yüksek
İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endoskopi Ünitesinde
2010-2017 tarihleri arasında üst GİS endoskopisi yapılan
hastalar taranmıştır. Endoskopi raporunda MWS ibaresi olan
hastalar çalışmaya alınmıştır.
Tanımlamalar ve Endoskopik İşlemler
Gastrointestinal sistem kanaması ile başvuran tüm hastalarda
üst GİS endoskopisi ilk başvurudan itibaren 12 saat içinde yapıldı. MW laserasyonu gastroözofageal bileşke hizasında yerleşik yırtık olarak tanımlandı (Resim 1). Endoskopik tedavi
laserasyondan endoskopi esnasında görülen kanama, damar
ve/veya laserasyonun üzerine oturmuş pıhtı varsa uygulandı.
Primer hemostaz ilk endoskopide kanamanın durdurulması
olarak tanımlandı. Tüm endoskopik işlemler GİS kanaması
tanı ve tedavisi konusunda deneyimi yüksek endoskopistler
tarafından yapıldı. Endoskopik işlemlerde ön görüşlü endoskop (Olympus Medical Systems, Tokyo, Japan) kullanıldı.
Dilüe adrenalin injeksiyonu için 0,5 ml adrenalin ampulu 20
cc enjektöre %0,9 NaCl ile dilüe edilerek hazırlandı. Hangi
endoskopik tedavinin uygulanacağı o esnada işlemi yapan
endoskopist tarafından belirlendi. Hemoklips (Microvasive,
Boston Scientific Corp, Massachusetts, US) laserasyonun her
iki tarafını tutacak şekilde uygulandı (Resim 2). Olympus Heater prob ile lezyon koagüle edilmeye çalışıldı. Çalışma Verileri
Çalışma verisi olarak hastaların; endoskopik özellikleri, MW
laserasyonunun üst GİS endoskopisi esnasında oluşup oluş-
madığı, hastaneye başvuruları esnasında yapılan kan tahlilleri, hastanede yatış durumları, yatmışlarsa hastanede yatış
süreleri, bu sürede eritrosit transfüzyonu alıp almadıkları
incelenmiştir. Endoskopik özellikler içinde MW laserasyonu
sayısı, uzunluğu, mideye uzanımının olup olmadığı, hiatal
herni varlığı, eşlik eden endoskopik tanıları, MWS için uy-
gulanılan endoskopik tedavileri, kaç tane endoskopik seansa
gereksinim duyulduğu ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Çalışmaya alınan hastalar MW laserasyonunun oluşma durumuna göre iki gruba ayrıldı. İlk grup GİS kanama ile başvuran
ve endoskopilerinde MWS tanısı konulan hastalardan oluşurken ikinci grup farklı endikasyonlarla üst GİS endoskopisi
yapılan ve işlem esnasında MW laserasyonu gelişen hasta grubundan oluşmaktaydı. Bu iki grup arasında hastanede yatış
ihtiyacı, eritrosit transfüzyonu ihtiyacı, aktif kanama, uygulanılan endoskopik tedaviler, MW laserasyonunun morfolojik
özellikleri ve hiatal herni varlığı gibi değişkenler karşılaştırıldı.
İstatistik
Sürekli değişkenleri tanımlamak için deskriptif istatistikler
kullanılmıştır (ortalama, standart sapma, minimum, medyan,
maksimum). Bağımsız ve normal dağılıma uygunluk gösteren
iki değişkenin karşılaştırması Student t-testi ile yapılmıştır.
Bağımsız ve normal dağılıma uygunluk göstermeyen iki de-
ğişkenin karşılaştırması Mann-Whitney U testi ile yapılmıştır.
Kategorik değişkenler arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla Ki-Kare (ya da uygun yerlerde Fisher Exact test) kullanılacaktır. İstatistiksel anlamlılık düzeyi 0,05 olarak belirlenmiştir. Analizler MedCalc Statistical Software version 12.7.7
(MedCalc Software bvba, Ostend, Belgium; http://www.medcalc.org; 2013) Programı kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
Etik Kurul
Bu çalışma Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Eğitim ve Planlama ve Koordinasyon Kurulu Onayı alı-
narak yapılmıştır.
Bulgular
Verileri sağlıklı olan toplam 37 hasta çalışmaya dahil edildi.
Hastaların 29 tanesi erkek ve 8 tanesi kadın olup yaş ortalaması 63,4±19,4 olarak bulundu. Hastaların 22 tanesinde MWS
tanısı GİS kanama ile başvuran hastalarda yapılan endoskopi
ile konulurken geri kalan 15 hastada MWS farklı nedenlerle yapılan endoskopik işlemlerde oluştu. Hastalara ortalama
1,2±0,5 endoskopik işlem uygulandı. 27 hastada aktif kanama
bulgusu izlendi (%73). Primer hemostaz oranı %92,5 olarak
bulundu. 13 hasta (%35,1) hastaneye yatırılarak tedavi edilirken geri kalan 24 hasta (%64,9) ayaktan takip edildi. Hastaların ortalama yatış süresi 6,3±3,7 olarak bulundu. Toplamda 2
hastaya eritrosit transfüzyonu yapıldı. Tedavi ve takip edilen
hiçbir hastada mortalite gerçekleşmedi (Tablo 1). Mallory-Weiss lezyonu ortalama uzunluğu 8,4±3,7 mm olup
MW lezyon sayısı hastalarda 1 ile 4 arasında değişmekteydi
(ortalama 1,3±0,7). MW lezyonu 7 hastada (%18,9) mideye
uzanım göstermekteydi. İlave endoskopik bulgulara bakıldığı
zaman hiatal herni sıklığı hastalarımızda %13,5 (5 hasta) olarak izlendi. Hastalarımızdaki ilave endoskopik tanılar ise sıklık sırasına göre şöyleydi: Gastrit (20 hasta), gastrik ülser (6
hasta), duodenal ülser (3 hasta), eroziv gastrit (5 hasta), özofajit (2 hasta), gastrik kanser (1 hasta). Hastalarımıza uygulanan endoskopik tedaviler adrenalin enjeksiyonu, hemoklips
uygulaması ve heater prob ile koagülasyondan oluşmaktaydı.
En sık uygulanan tedavi yöntemi 27 hastaya olmak üzere hemoklips yöntemiydi. Bu hastaların 19 tanesinde hemoklips
tek başına uygulanırken geri kalan 8 tanesinde ise adrenalin enjeksiyonu ile beraber hemoklips uygulaması yapılmıştı.
Hetaer prob koagülasyon ise 4 hastada uygulanmıştı. Hetaer
prob 3 hastada primer hemostaz için uygulanırken 1 hastada
ise devam eden kanama için uygulanmıştı (Tablo 2).
Mallory-Weiss sendromuna bağlı GİS kanama ile hastaneye
başvuran hastalarla endoskopi esnasında MW lezyonu oluşan
hastalar arasında aktif kanama, hastanede yatış ihtiyacı, eritrosit transfüzyonu ihtiyacı, endoskopik tedaviler, hiatal herni varlığı ve MW lezyonunun uzunluğu ve MW lezyonunun
mideye uzanımı gibi parametrelerin karşılaştırılmasında iki
grup arasında bu parametreler açısından istatistiksel anlamlı
bir fark izlenmedi (Tablo 3).
Tartışma
Mallory-Weiss sendromu üst GİS kanama nedenleri arasında
nispeten nadir görülen, sıklıkla da kanamanın hafif olduğu
bir hastalıktır. Mallory-Weiss sendromuna bağlı çoğu kanama kendiliğinden durur ve hastaların çoğunda konservatif
medikal tedavi yeterlidir. Endoskopik tedavi ise aktif kanaması olan veya üst GİS endoskopisinde kanama riski yüksek endoskopik işaretleri (yapışık pıhtı, görünür damar) olan
hastalarda uygulanmaktadır. Endoskopik tedavi yöntemleri
ile çoğu hastada kanama kontrolü sağlanabilinir (5). GİS kanamanın diğer nedenlerine kıyasla mortalitede etkili faktörler
ve ilk başvurudaki risk skorlamaları MWS için çok az çalı-
şılmıştır. Bu sendromda mortalitenin diğer GİS kanama nedenlerine kıyasla çok az olduğu kabul edilse de 93 hastanın
incelendiği bir çalışmada mortalite %9,7 sıklıkta izlenmiştir.
Bu çalışmada ileri yaş, başvuru esnasındaki düşük hemoglobin seviyesi ve melena varlığı mortalite prediktörleri olarak
gösterilmiştir (6). Bizim çalışmamızda hiçbir hastada mortalite izlenmemiş olup yukarda adı geçen mortalite prediktörlerinin hastalarımızda olmayışı bunda etkili olabilir. MWS ile
başvuran hastalarda hangi hastaların hastaneye yatış ihtiyacı
ve yoğun bakım gereksinimi olduğu ile ilgili Lee ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada yüksek Glasgow-Blatchford skoru
olan hastaların tekrar kanama oranları ve eritrosit transfüz-
yonu ihtiyaçları anlamlı olarak daha yüksek izlenmiştir (7).
Mallory-Weiss sendromu tedavisinde farklı bir çok endoskopik tedavi yöntemi kullanılmıştır. Adrenalin enjeksiyonunun
tek başına etkinliğini araştıran çalışmalar tartışmalı sonuçlar
içerir. Primer hemostazda %100?e varan başarı oranları bildirilse de tekrar kanama riski %40?lara kadar ulaşabilmektedir (8,9). Bu nedenle günümüzde adrenalin enjeksiyonu tek
başına artık kullanılmamaktadır. Bizim serimizde de adrenalin enjeksiyonu hemoklips uygulamasına ilave olarak kullanılmıştır. Hemoklips uygulaması ile ilgili birçok çalışma var
olup bu tedavi de etkin ve güvenilir olarak kabul edilir. Huang ve arkadaşlarının yaptıkları prospektif çalışmada hemoklips uygulaması ile primer hemostaz oranı %100 bulunmuş
olup uygulama ile ilgili bir komplikasyona rastlanmamıştır
(10). Bizim çalışmamızda da aktif kanama bulgusu olan tüm
hastalarda ilk tercih edilen tedavi yöntemi hemoklips uygulaması olmuştur ve primer hemostaz oranı %92,5 olarak bulunmuştur. Literatürle uyumlu olarak hemoklips uygulaması
ile ilgili bir komplikasyona da rastlanılmamıştır. Günümüzde
endoskopik band ligasyonu (EBL) MWS tedavisinde yaygın
olarak kullanılmaktadır (11). Cho ve arkadaşlarının yaptıkları prospektif bir çalışmada hemoklips uygulaması ile EBL
arasında kanama kontrolü arasında fark çıkmamıştır ve her
iki yöntemin uygulandığı tüm hastalarda primer hemostaz
sağlanmıştır (12). Buna karşılık Lecleire ve arkadaşlarının
yaptıkları çalışmada ise EBL, primer hemostazı sağlamada
adrenalin enjeksiyonu ile beraber yapılan hemoklips uygulamasından daha başarılı bulunmuştur (13). Sonuç olarak hem
hemoklips uygulaması, hem de EBL, MWS tedavisinde etkin
ve güvenilir metodlar olup hangisinin kullanılacağına lokal
deneyim ve ekipman varlığı ile karar verilebilir.
Mallory-Weis sendromu farklı endikasyonlarla yapılan endoskopik incelemeler esnasında da gelişebilir. Literatürde endoskopik retrograd kolanjiopankreotografi (ERCP), skleroterapi ve mukozal rezeksiyon işlemleri esnasında MWS gelişebilece-
ği gibi parenteral sedasyon almayan hastalarda aşırı öğürmeye
bağlı olarak da MWS görülebilir. Bizim çalışmamızda hastalarımızın önemli bir kısmında MWS rutin endoskopik incelemeler esnasında oluşmuştu. Kliniğimizde parenteral sedasyonun rutin olarak her hastaya uygulanmaması bunda önemli
bir nedendir. Literatürde bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar
sınırlıdır. Shimoda ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada endoskopi esnasında oluşan MWS?lu hastalar ile MWS?na bağlı
GİS kanama ile başvuran hastalar karşılaştırılmış olup gruplar
arasında primer hemostaz, tekrar kanama oranları ve laserasyon uzunluğu arasında fark görülmemiştir. Bununla beraber
eritrosit transfüzyonu olan hastalarla MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran hastalarda diğer gruba göre anlamlı olarak fazla izlenmiştir (14). Bizim çalışmamızda da her iki grup
arasında primer hemostaz ve hastanede yatış dahil karşılaştı-
rılan parametreler açısından anlamlı farklılık izlenmemiştir.
Bununla beraber çalışmamızda primer hemostazın başarısız
olduğu 2 hasta MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran
hastaydı. Hem yukarıda adı geçen çalışma, hem de bizim
çalışmamız endoskopi esnasında oluşan MWS?nun nispeten
hafif bir klinik seyre sahip olabileceğini düşündürmektedir. ve mukozal rezeksiyon işlemleri esnasında MWS gelişebilece-
ği gibi parenteral sedasyon almayan hastalarda aşırı öğürmeye
bağlı olarak da MWS görülebilir. Bizim çalışmamızda hastalarımızın önemli bir kısmında MWS rutin endoskopik incelemeler esnasında oluşmuştu. Kliniğimizde parenteral sedasyonun rutin olarak her hastaya uygulanmaması bunda önemli
bir nedendir. Literatürde bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar
sınırlıdır. Shimoda ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada endoskopi esnasında oluşan MWS?lu hastalar ile MWS?na bağlı
GİS kanama ile başvuran hastalar karşılaştırılmış olup gruplar
arasında primer hemostaz, tekrar kanama oranları ve laserasyon uzunluğu arasında fark görülmemiştir. Bununla beraber
eritrosit transfüzyonu olan hastalarla MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran hastalarda diğer gruba göre anlamlı olarak fazla izlenmiştir (14). Bizim çalışmamızda da her iki grup
arasında primer hemostaz ve hastanede yatış dahil karşılaştı-
rılan parametreler açısından anlamlı farklılık izlenmemiştir.
Bununla beraber çalışmamızda primer hemostazın başarısız
olduğu 2 hasta MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran
hastaydı. Hem yukarıda adı geçen çalışma, hem de bizim
çalışmamız endoskopi esnasında oluşan MWS?nun nispeten
hafif bir klinik seyre sahip olabileceğini düşündürmektedir.ve mukozal rezeksiyon işlemleri esnasında MWS gelişebilece-
ği gibi parenteral sedasyon almayan hastalarda aşırı öğürmeye
bağlı olarak da MWS görülebilir. Bizim çalışmamızda hastalarımızın önemli bir kısmında MWS rutin endoskopik incelemeler esnasında oluşmuştu. Kliniğimizde parenteral sedasyonun rutin olarak her hastaya uygulanmaması bunda önemli
bir nedendir. Literatürde bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar
sınırlıdır. Shimoda ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada endoskopi esnasında oluşan MWS?lu hastalar ile MWS?na bağlı
GİS kanama ile başvuran hastalar karşılaştırılmış olup gruplar
arasında primer hemostaz, tekrar kanama oranları ve laserasyon uzunluğu arasında fark görülmemiştir. Bununla beraber
eritrosit transfüzyonu olan hastalarla MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran hastalarda diğer gruba göre anlamlı olarak fazla izlenmiştir (14). Bizim çalışmamızda da her iki grup
arasında primer hemostaz ve hastanede yatış dahil karşılaştı-
rılan parametreler açısından anlamlı farklılık izlenmemiştir.
Bununla beraber çalışmamızda primer hemostazın başarısız
olduğu 2 hasta MWS?na bağlı GİS kanama ile acile başvuran
hastaydı. Hem yukarıda adı geçen çalışma, hem de bizim
çalışmamız endoskopi esnasında oluşan MWS?nun nispeten
hafif bir klinik seyre sahip olabileceğini düşündürmektedir. Çalışmamızın bazı eksik noktaları vardır. Bunlardan en
önemlisi retrospektif dizayn olup bu durum hastaların tüm
verilerine (sigara ve alkol alışkanlıkları, kullandıkları antikoagülan ilaçlar gibi) ulaşabilmeyi olanaksız hale getirmiştir. Bu
nedenle ilk başvuru esnasında hastaların vital bulguları ve kanama prezentasyon şekli ile ilgili bilgilerimiz kısıtlayıcıdır. Bu
eksiklik de üst GİS kanamalar için iyi bilinen risk skorlamalarını hastalarımız için kullanmayı olanaksız hale getirmiştir.
Yine MWS için iyi bilinen alkol alımı gibi risk faktörleri de
hasta grubumuzda değerlendirilememiştir. Çalışmamızda bü-
tün MWS tanısı olan hastalara endoskopik tedavi gerekir gibi
bir izlenim ortaya çıkmış olabilir. Hastanemizin üçüncü basamak tersiyer bir hastane olması dış merkezlerden gönderilen
hasta sıklığında artışa yol açmıştır. Bu da kanaması devam
eden hastalarla daha çok karşılaşılmasının ve daha fazla endoskopik tedavi uygulanmasının önemli bir nedenidir. Hiatal
herninin MWS ile beraberliğinin sık olduğu ile ilgili bilgiler
son çalışmalar ile tartışmalı hale gelmiştir. Corral ve arkadaş-
larının yaptıkları bir hiatal herni varlığı MWS olan hastalarla
kontrol grubu arasında farklılık göstermemiştir (15). Bizim
çalışmamızda da bu çalışmayla uyumlu olarak hiatal herni
sıklığı MWS olan hastalarda %13,5 olarak izlenmiştir.
Kaynaklar
1. Gibson JA, Odze RD. Pathology of diseases that cause upper gastrointestinal tract bleeding. Gastrointest Endosc Clin N Am 2011;21:583-96.
2. Yin A, Li Y, Jiang Y, et al. Mallory-Weiss Syndrome: clinical and endoscopic characteristics: Eur J Intern Med 2012;23:e92-6.
3. Bektas M, Korkut E, İdilman R, et al. Treatment of Mallory-Weiss Syndrome using argon plasma coagulation. Endoskopi 2011;19:68-70.
4. Cho YS, Chae HS, Kim HK, et al. Endoscopic band ligation and endoscopic hemoclip placement for patients with Mallory-Weiss syndrome
and active bleeding. World J Gastroenterol 2008;14:2080-4.
5. Park CH, Min SW, Sohn YH, et al. A prospective, randomized trial of
endoscopic band ligation vs epinephrine injection for actively bleeding
Mallory-Weiss syndrome. Gastrointest Endosc 2004;60:22-7.
6. Ljubičić N, Budimir I, Pavič Tet, al. Mortality in high-risk patients
with bleeding Mallory-Weiss syndrome is similar to that of peptic ulcer
bleeding. Results of a prospective database study. Scand J Gastroenterol
2014;49:458-64.
7. Lee S, Ahn JY, Jung HY et al. Effective endoscopic treatment of Mallory-Weiss syndrome using Glasgow-Blatchford score and Forrest classification. J Dig Dis 2016;17:676-84.
8. Chung IK, Kim EJ, Hwang KY, et al. Evaluation of endoscopic hemostasis in upper gastrointestinal bleeding related to Mallory-Weiss syndrome. Endoscopy 2002;34:474-9.
9. Peng YC, Tung CF, Chow WK, et al. Effi- cacy of endoscopic isotonic saline-epinephrine injection for the management of active Mallory-Weiss
tears. J Clin Gastroenterol 2001;32:119-22.
10. Huang SP, Wang HP, Lee YC, et al. Endoscopic hemoclip placement and
epinephribe injection for Mallory-Weis syndrome with active bleeding.
Gastrointest Endosc 2002;55:842-6.
11. Higuchi N, Akahoshi K, Sumida Y et al. Endoscopic band ligation therapy for upper gastrointestinal bleeding related to Mallory-Weiss syndrome. Surg Endosc 2006;20:1431-4.
12. Cho YS, Chae HS, Kim HK, et al. Endoscopic band ligation and endoscopic hemoclip placement for patients with Mallory-Weiss syndrome
and active bleeding. World J Gastroenterol 2008;14:2080-4.
13. Lecleire S, Antonietti M, Iwanicki-Caron I, et al. Endoscopic band ligation could decrease recurrent bleeding in Mallory-Weiss syndrome
as compared to haemostasis by hemoclips plus epinephrine. Aliment
Pharmacol Ther 2009;30:399-405.
14. Shimoda R, Iwakiri R, Sakata H, et al. Endoscopic hemostasis with metallic hemoclips for iatrogenic Mallory-Weiss tear caused by endoscopic
examination. Dig Endosc 2009;21:20-3.
15. Corral JE, Keihanian T, Kröner PT, et al. Mallory Weiss syndrome is
not associated with hiatal hernia: a matched case-control study. Scand J
Gastroenterol 2017;52:462-4.